Artık nerede seçimler olsa, dünya nefesini tutup sonuçları bekliyor. Yakın geçmişten hatırlayalım, ABD’de Trump ile Clinton’un sürdürdüğü seçim yarışına neredeyse karışmayan kalmamış, sonuçları da dünyanın en ücra köşelerinde bile tartışılmıştı.
Şimdi benzer durumu sistemin bütününü doğrudan etkileme kapasitesi son derece sınırlı olan Hollanda için geçerli.
ABD başkanının kimliği, uygulayacağı politikalara karine oluşturuyor ve dış ilişkileri de dünya siyasetinin ana yönelimlerini yapılandırıyor. Dolayısıyla dünyanın ABD iç siyasetine bu denli müdahil olmasının nedenleri açık. Ancak bugün ABD seçimlerine olan yüksek düzeydeki ilgi, Hollanda gibi küçük bir ülkeye de gösterilebiliyor. Tıpkı Kıbrıs ya da Filistin seçimleriyle dünyanın büyük kısmının çok yakından ilgilenmesi gibi.
Kıbrıs, Filistin, Gürcistan ya da Venezuela seçimlerinin nefes tutarak beklenmesinin nedeni, bu ülkelerin kronikleşmiş bölgesel sorunlarla ifade bulmuş olmaları. Demek ki Hollanda da bir başka tür kronik sorununun işaret ediyor.
Wilders sadece başbakan olamadı
Hollanda’da başbakanın partisi, % 18’e yakın bir oy alarak zaferini ilan etti. Orana bakılınca pek bir başarı işareti hissi vermiyor; ama Hollanda’da koalisyon geleneği var ve bu oran zafer için epeyce yeterli. Hollanda’daki kutlamaların nedeni ise kimin kazandığı değil, kimin kaybettiği ile ilgili. Zira bu ülkenin meselesi, aşırı sağcı Wilders’in alacağı oy oranıydı ve anketlerin aksine epeyce oy kaybetti.