Uzun zamandır devletlerarası mücadeleler “vekalet savaşları” denen yöntemlerle sürdürülüyordu. Küresel ve/veya bölgesel güç olarak tanımlanan hemen her devlet ya daha güçsüz ülkeleri birbiriyle mücadele ettirerek ya bir devletin içindeki farklı kesimleri birbirine kırdırarak ya da şiddet uygulayan örgüt ile grupları karşılıklı mücadeleye sokarak bu yöntemi uyguladılar.
Vekalet savaşları, güçlü devletlerin doğrudan birbirleriyle savaşacak noktaya gelmemelerini sağlayan, sistemdeki büyük gerilimleri adeta düdüklü tencerenin buharını dışarı çıkarıp, kapağın basınçla tavana yapışmasına engel olan bir yöntem olarak görüldü. Ancak anlaşıldığı kadarıyla bu sürecin sonuna geliniyor. Birbiriyle mücadele eden kesimleri destekleyen devletler sahnenin önüne çıkıyor; daha görünür hale geliyor ve bir bakıma da mücadeleyi sürdüren grupları ya da devletleri bizzat ikame ediyorlar.
Söz konusu süreci öncelikle Rusya’nın tetiklediğinin altının çizilmesi gerekir. Ancak görüldüğü kadarıyla Rusya’nın önderlik ettiği ve doğrudan devletleri karşı karşıya getiren sürecin yeni takipçileri bulunuyor ve bunların başında da İran ve Suudi Arabistan geliyor.
İkili gerilim
Suudi Arabistan, aralarında bir Şii din adamının da olduğu 47 kişiyi idam etti. “Senin kahramanın-benim teröristim” anlayışının en açık örneklerinden biri olan bu tutum, Suudi Arabistan tarafından terörle mücadele olarak açıklandı; İran ise bunu adeta savaş sebebi saydı. İran’daki Suudi Arabistan büyükelçiliği ile konsolosluğu ateşe verildi, İran’ın dini lideri Ayetullah Hamaney Suudilerden “ilahi bir intikam” alınacağını duyurdu.