Suriye krizi nedeniyle devletler arasında artan stratejik gerginliğin, şimdilik bir miktar azaldığını söylemek mümkün. AB meselenin göçmen kısmıyla uğraşa dururken, ABD ile Rusya Suriye’nin geleceği, kimin nerelerde üstler bulunduracağı, güvenli-güvensiz bölgelerin nereleri olabileceği konularında anlaşmış gibiler. Bu zımni anlaşmanın istikrarlı bir Suriye ortaya çıkarıp çıkarmayacağı henüz belli değil; zira Rusya’nın şu ana kadarki kazanımlarından geri atmayacağı söylenebilir. Ancak gerilimin düşmesinden anlaşıldığı kadarıyla Rusya, ABD’nin de bölgedeki varlığını sürdürecek bir iki kalesini sağlamlaştırmasına itiraz etmiyor. Örtülü anlaşmanın, bölgeye tam olarak kimi sokmamak üzerine yapıldığını öngörmek zor. Ancak bu konunun Avrupa’nın zengin ülkeleriyle ilintili olduğu hissediliyor. Almanya’nın mucizevi biçimde Türkiye’yi desteklemesi, İran ile ilişkileri geliştirme atağına kalkması, Birleşik Krallık’ın Ege’deki NATO gücüne dahil olması, Fransa’nın Türkiye ve Türkiye üzerinden yeniden Kafkasya yollarını zorlaması birer gösterge. AB’nin kapanan ‘Doğu’ yolu AB-Rusya ilişkilerinin bir dizi stratejik engele takılmış olması, AB’yi “Doğu”ya giden yolda yeniden “Güney Ekseni”ne zorladığı anlaşılıyor. Ancak burada Rusya ile ABD karakolları var. Dolayısıyla AB’nin “Doğu” açılımlarının hangi eksenine bakılırsa bakılsın, sınır Ukrayna, Türkiye, Kıbrıs ya da İsrail’de tıkanıyor; bu alanlar by-pass edilmeye çalışıldıkça da Rusya ve ABD karakolları genleşme gösteriyor.