Beril Dedeoğlu Star Gazetesi

Savaş, bazıları için fırsattır

Savaş, zor kullanarak bir iradeyi karşı tarafa kabul ettirmek, razı kıldırmaktır. Kabulü istenen irade ise bir bölgede yaşayan halklar üzerindeki egemenlik ve otoritenin el değiştirmesidir. Oldukça uzun bir zamandır...

10 Şubat 2016 | 1.171 okunma

Savaş, zor kullanarak bir iradeyi karşı tarafa kabul ettirmek, razı kıldırmaktır. Kabulü istenen irade ise bir bölgede yaşayan halklar üzerindeki egemenlik ve otoritenin el değiştirmesidir. Oldukça uzun bir zamandır, egemenlik ve otorite işlerini devletler düzenliyor. Dolayısıyla halkların hangi tür bir egemenlik altında yaşayacaklarına dair kararları harekete geçse bile; sonunda onlar adına karar veren devletler oluyor.

Halkların kaderi denen bu döngüde, otoritenin bir ülke içinde el değiştirdiği savaşlar yaşanırken bile, başka devletlerin olaya dahil olmadığı vaka neredeyse yok gibidir. Kısacası her çatışma ortamı, başkaları açısından fırsat demektir.

Başka devletlerin önce çatışma-savaş çıksın diye uğraşıp sonra bu ortamı kullanma girişimleri de olur. Ancak en riskli oyun budur; zira savaş sırasında ittifaklar yer değiştirir, güç dengesi farklılaşır; sonuç önceden öngörülemez. İşlerin böyle olduğunu, koşulların önceden hazırlanmadığını varsaysak bile, çatışma-savaş ortamlarında da halklar, gruplar ve devletler sürekli müttefik değiştirebilirler. Ortadoğu’yu karmaşık hale getiren hikayede de bu durumun büyük rolü vardır.

Fırsatı değerlendirenler

Suriye’de Esad’ın “azınlık” otoritesine karşı çıkan bir “çoğunluk” vardı; çoğunluk ayaklandı. Ayaklananlar, bir muhalefet oluşturdu; bu arada Esad’ın baskıcı rejiminin “başkaları” üzerinde olduğunu düşünen bazı halklar, ayaklananların değil iktidarın yanında saf tuttu.

Bu kesim sadece Esad’ın yıllarca kendilerini korumuş olmasından kaynaklanan bir sadakatle böyle davranmamış olabilir. Belki, muhtemelen hazır kargaşa varken “ben ne kazanırım” diyen, tüm konulara stratejik olarak “ulusal çıkar” açısından bakan devletlerin de bir dizi ikna girişimleri olmuştur. Bir yandan teorik olarak Esad’a karşı çıkması gereken kesimlerin ona destek verdiği bir kalkışma süreci yaşanırken, birden DAEŞ diye bir örgüt ortaya çıkmış ve muhalefetin yarılmasına yol açmıştı.

DAEŞ, muhalefetin bölünmesi, dünya kamuoyunda “olumsuz muhalefet” algısı yaratmanın yanı sıra, bir davetkara dönüşmüştü. Bu davete önce İran icabet etmiş, sonra ABD ve bazı Avrupalı müttefikleri katılmış, son imzayı ise Rusya atmıştı.

Şimdi ortada bir kaç temel soru var. Rusya ve ABD’nin olduğu yerde başka devletlerin ve halkların hareket alanı olabilir mi? Bu ikisi “uzlaşı” içindeyse, başka oyunculara bel bağlayanların geleceği olabilir mi?

YAZININ DEVAMI

YAZARIN DİĞER YAZILARI
İflas eden tüccar, eski defterleri karıştırırmış 27 Şubat 2019 | 3.631 Okunma Fransa’da Yahudi düşmanlığı 22 Şubat 2019 | 312 Okunma ABD’de Amerikan tipi darbe 20 Şubat 2019 | 2.523 Okunma ABD-Rusya: denetimli gerginlik 15 Şubat 2019 | 4.262 Okunma Oyun kötüyse, rol kapmaya çalışan çok olur 13 Şubat 2019 | 1.597 Okunma