AB Komisyonu, 120 bin göçmenin üye ülkelere belirli kotalar halinde zorunlu olarak yerleştirilmesi kararı almıştı. Bu karara uyan ülke sayısı beklenenin altında kalmış, Slovakya, Çek Cumhuriyeti ve Macaristan ise zaten bu karara uymayacaklarını bildirmişlerdi.
Söz konusu karar, AB Konseyi kararı olmadığı için hukuki olarak üyelerin “ulusal” gerekçelerle uymama hakları bulunuyor. Ancak bu denli yaşamsal bir konuda her devletin ayrı bir uygulamada bulunması, AB’nin ortaklık politikaları açısından tehlikeli bir sürece işaret ediyor. Üstelik, karara uymayacağını başında belirten devletlerin diğerlerinin yanında daha dürüst kaldıkları bazı durumlar da söz konusu. Ülkesine mülteci alıyor gibi görünüp sınırına ulaşanları komşu ülkelere yönlendirenler, sınır hatlarında bin bir zorluk çıkartıp insanlık dışı uygulamalarla göçmenleri vazgeçirmeye çalışanlar, botlarının batmasını sağlayanlar var.
Almanya, her AB ülkesinin kotalar oranında mülteci kabul etmesini öneren ülke olduğundan, ilk kabul ilanını yapıp işleme başlayan ülke olmuştu. Ancak diğer üye ülkeler mülteci kabulünde nazlandıkça ya da kategorik olarak reddetme eğilimi arttıkça, Avrupa’ya yönelmiş 1 milyon kadar göçmenin doğrudan hedefine Almanya’yı koymasına yol açtı.
‘Çok gelmeyin’
60 bin kişiyi ülkeye almaya hazırlanan, onlara yer gösteren, hizmet ve para vereceğini ilan eden Almanya, birden kapısına dayanmış 1 milyon kişiyle karşılaşınca, kapılarını hepten kapama yoluna başvurmuş gözüküyor.