Yapımcılığını Karatay Üniversitesi’nin üstlendiği “Direniş Karatay” filmini önceki gün seyrettim. Eskilerin tabiriyle “müdebbir” bir devlet adamı olan Celâleddin Karatay’ın Moğol istilasına karşı halkın direnişini örgütleyen bir kahraman olarak karşımıza çıktığı bu eli yüzü düzgün filmi, Selçuklu tarihinin de artık merak edilmeye başlandığını göstermesi bakımından önemli buldum. Selçuklu ordusunun 1243 yılında Baycu Noyan kumandasındaki Moğol ordusuna yenildiği, Anadolu Selçuklu Devleti’ni yok olmanın eşiğine getiren Kösedağ Savaşı “Direniş Karatay”da umduğumdan iyi anlatılmış. Filmi seyredilir kılmak için “gizemli” bir haritanın Moğollar tarafından ele geçirilen ikinci yarısını geri alma mücadelesi -ki bu haritayla anladığım kadarıyla Türk tarihinin bütünlüğü ve Türk devletinin sürekliliği temsil ediliyor- ve tabii bir de aşk hikâyesi var. *** Selçuklu tarihine özel bir ilgi duyuyorum. Çocukluğum ve ilk gençliğim, Selçuklu karakterini az çok korumayı başaran bir şehirde, Sivas’ta geçti. Oturduğumuz ilk evlerden biri Gökmedrese’ye, diğeri Çifteminare, Darüşşifa ve Buruciye medreselerinin bulunduğu bölgeye çok yakındı. Darüşşifa’nın yıkık duvarlarında ve karanlık, kirletilmiş hücrelerinde saklambaç ve benzeri oyunlar oynardık. Bir Allah’ın kulu çıkıp “Çocuklar, bunlar çok önemli eserlerdir, bu topraklardaki tapu senetlerimizdir, sakin zarar vermeyin!” demezdi. Okuduğumuz okullarda da hiçbir hocamızın bu eserlerin öneminden bahsettiğini hatırlamıyorum.