Futbolla bugüne kadar hemen hiç ilgilenmedim. “Türkiye’den ve dünyadan birkaç futbolcu ismi söyle,” deseniz medyada isimleri çok geçenlerden başkasını söyleyememem. Bir zamanlar aynı gazetede yazdığımız İslam Çupi’nin futbol yazılarını kendine has üslubu ve jargonu için okurdum. Bildiğim futbol terimleri de hâlâ sınırlıdır. Korner, ofsayt, penaltı, faul vb. Bu terimleri tarif etmemi isteseniz, tam tarif edebilir miyim, emin değilim. Bereket versin, Google var. Yakın zamanlara kadar benim için futbol demek, tribünlerden yükselen yakası açılmadık küfürler, maç sonraları yenilen takımların dövülecek düşman (yani rakip taraftar) arayan gözü dönmüş fanatik genç taraftarları, önemli galibiyetlerin ve şampiyonlukların ardından sokaklara dökülen çılgın kalabalıklar, sabahlara kadar susmayan silah sesleri, kaza kurşunlarıyla can veren insanlar vb. demekti. Zamanla “Ya futbol olmasaydı, bu çılgınlar kurtlarını nasıl dökeceklerdi? En azından bir takımı tutarak kendilerini bir yere ait hissediyor, bir kimlik ediniyorlar; futbol vesilesiyle sokaklara dökülmeseler, başka sebeplerle dökülecekler!” diye düşünmeye başladım.