Kurban Bayramı vesilesiyle neler yazmışım diye eski yazılarımı gözden geçirdim; baktım, yazabileceğim her şeyi yazmışım. Kirkegaard ve Ali Şeriati’nin kurban yorumlarından da söz etmişim, Tarkovsky’nin “Kurban” filminden de. . . Kurban meselesine sadece kaçıp trafiği altüst eden kurbanlık koçlar, boğalar ve onların peşinden koşan sahiplerinin komik halleri dışında ilgi göstermeyen, bu köklü geleneğin arka planını ve metafizik anlamını merak etmeyen aydınları ve medyayı da eleştirmişim; hac, kurban, namaz, oruç gibi ibadetler hakkında ilmihal bilgilerinin ötesinde farklı okumalar yapıp yeni yorumlar getirmeyen ilahiyatçıları da. . . Kurban kesmenin bir hayvanı boğazlayıp fakir fukaraya taze et dağıtma fiilini çok aşan bir ibadet olduğunu, dolayısıyla karabet, nezahet, nezaket ve nezafet gerektirdiğini anlamayanlar da eleştiri oklarımdan nasiplerini almışlar. *** Aynı şeyleri yazarsam kendimi tekrar etmiş olacaktım. “En iyisi,” dedim, “bilgisayarımdaki ‘Kurban’ klasöründe birikmiş fıkra ve anekdotları aziz okuyucularımla paylaşmak.