Sevdiğim kelimeler sorulsa, aklıma ilk gelenlerden biri mutlaka “hüzün” olurdu. Bu kelime, sözlüklerde verilen karşılıklarından çok daha fazlasını ifade eder. “Melâl” kelimesi de öyle; Ahmet Haşim’in “Melâli anlamayan nesle âşina değiliz” mısraında yaşamaya devam eden bu güzel kelime maalesef artık hiç kullanılmıyor. Ses olarak da her şairi cezbedecek bir zenginliğe sahip olan hüznün modern şairler tarafından da sevilmesi, galiba aynı zamanda varoluşumuzla ilişkili olmasındadır. Şiirlerinde bu kelimeyi tam otuz dokuz defa kullanan Ahmet Haşim’in “Son Saat” isimli şiirinde “hüzn-i bî-sebeb” şeklinde rastladığım, Asaf Hâlet Çelebi’nin “Sebepsiz hüzün hocamdı” mısraında da karşımıza çıkan sebepsizlik, aslında derinlerde işleyen bir sebebi ifade eder. Sebepsiz ve ince hüzün derinlerde işleye dursun, dünyada her gün insanları derin hüzünlere sevk edecek o kadar çok olay yaşanıyor ki, saymakla bitmez. Savaşlardan tutun, birçok ülkede sürekli ayaklar altındaki insan haklarına, açlığa, sefalete kadar bir çırpıda yüzlercesi sıralanabilecek olumsuzluklar birer hüzün kaynağı. . . Ve tabii aşı rı refahın yarattığı sıkıntılar, tatminsizlikler, çağdaş medeniyetin getirdiği çevre kirliliği, gürültü, trafik kargaşası ve bütün bunlardan kaynaklanan stres.