Ahmet Hamdi Tanpınar, yanlış hatırlamıyorsam Beş Şehir’de bir vesileyle “Şark hasedi”nden söz eder. Eskilerin tabiriyle bir “devr-i kadim efendisi” olan İbnülemin Mahmud Kemal İnal hakkında okurken bu tabirde doğruluk payının bulunduğunu düşünmeye başlamıştım. Hiç şüphesiz eserleriyle kültürümüze çok büyük katkılarda bulunan İbnülemin, devrin gelecek vaadeden genç şairlerinden Midhat Cemal Kuntay’ın Mehmed Âkif’e duyduğu hayranlığı kıskandığı için ikisini de defterden sildiği söylenir. Âkif, çok sevdiği hocası Temiz Tahir Efendi’nin oğlu ve çocukluk arkadaşıydı. “Şark hasedi” hakkında şaşırtıcı bir hadiseyi de Uğur Derman Bey anlatıyor. Kütüphanesini İstanbul Üniversitesi’ne bağışlamaya karar veren İbnülemin, bu bağışı ölümünden sonra gerçekleşmek üzere 1949 yılında bir noterlikte tescil ettirir. Bir süre sonra da A. Süheyl Ünver olağanüstü zenginlikteki arşivini ve iki bin civarında kitabını müdürü ve hocası olduğu Tıp Tarihi ve Deontoloji Enstitüsü’ne bağışlayacaktır. Uğur Bey’in ifadesiyle “bu hayra matuf teşebbüslerin sadece zatına mahsus olduğunu” zanneden İbnülemin, bu bağıştan haberdar olunca öylesine öfkelenir ki, hiç üşenmez, oturup uzun bir manzum hicviye döşenir; çünkü o, bağışını kendisinden evvel “kuvveden fiile” çıkarmıştır. Merhum Ekrem Hakkı Ayverdi tarafından Uğur Bey’e emanet edilen, Süheyl Bey’in hayattayken muhtemelen haberdar olmadığı bu hicviyeden anlaşıldığına göre, İbnülemin, tarihî malzemelerden oluşan bu arşive “hazine-i evrak” değil “arşiv” denilmesine de hayli içerlemiştir.