Batı’nın sömürgeci ülkeleri idari reform konusunda uzmandır. 19.
yüzyılda dünyayı, bavullarında “ıslahat”, “idari reform”
taslaklarıyla geziyorlardı. Sosyalist sistemin yıkılışıyla
birlikte, 1990’lardan itibaren ise notbooklarında hazır edilmiş
“anayasa” taslaklarıyla gezmeye başladılar. Küreselleşme
çığlıkları, anayasa bezirganlığıyla iç içe geçmişti. Şimdi
küreselleşme bir yana “liberalizm başarısız oldu” itirafları var.
Doğal olarak, Irak halkına işgalin gölgesinde giydirdikleri türden
akıllara durgunluk veren anayasa pazarlamacılığı da gündemden
düştü. Öyle görünüyor ki şimdi yakın gelecekte “idarî ıslahatçılık”
yine başrole çıkıyor.
***
19. yüzyılın ikinci yarısında, 1870-1880’lerde, Batı reformcuları
Osmanlı’dan “tefriki vezaif” istiyorlardı. Yani görevler
ayrılığı... Ayrılık, görevleri merkez ile yerel parçalar arasında
paylaştırmak, merkezin görevlerini sayıp sınırlandırmak, geri kalan
tüm görevlerle işleri yerel idarelere bırakmak demekti. Bunun yanı
sıra yetkileri de ona göre dağıtmak gerekirdi. İstedikleri uygulama
“tevsii mezuniyet”, yetki dağıtımı idi. Öyle ya, görevleri
ayırmışsanız, yetkileri de ona göre dağıtmalısınız. Örneğin kim
hangi görevden sorumluysa, o işle ilgili vergi ve harcı da o
belirlesin ve toplasın, elbette o harcasın...
Batı mantalitesine göre Osmanlı tefriki vezaif değil, “cem’ivezaif”
yapıyordu; yani görevler birliği ilkesini benimsiyordu. Tevsii
mezuniyet değil “tahdidi mezuniyet” yapıyordu; yani yetkileri
sınırlandırma yolunu seçmişti. Bu kavramların örtülü öznelerini
açığa koyarsak, dediği şuydu: Görevler devletin me...