Batıcılık, genel olarak kimse kendine “batıcıyım” demeden güdülen bir bağlılık. En yaygın olarak “çağdaşlık” ve “uygarlık” ya da Atatürk’e atfen “çağdaş uygarlık” sözünün ardına saklanılarak güdülüyor. Yaygınlıkları bundan az mıdır fazla mıdır ölçmek zor elbette, ama saklama kaplarından diğerleri “demokrasi”, “evrensel hukuk”, “laiklik”, “temel hak ve hürriyetler” dizisi.
Örtüler, sorunların tartışılmasına ciddi biçimde engel oluyor. Ancak şurası açık ki, hangi örtünün altına gizlenmiş olursa olsun, batıcılık iki kabul temelinde yürüyor. Birincisi, Türkiye’nin dış siyaset stratejisinde NATO ile AB yandaşlığı; bunun dışında olan Avrasya birlikteliği ile Asya’nın ŞİÖ gibi yapılarını reddetmek. İkincisi, batı kaynaklı baskın ideolojiler ne olursa olsun bunların sorgusuz sualsiz baştacı edilmesi.
Kabullerden birincisinin karışık bir yanı yok.
Yalnızca sol ve sağ NATO’cular için zor tarafları var. Soldan savunanlar için İkinci Dünya Savaşının içinden dünya sosyalist sistemine karşı kurulmuş olan NATO’yu sindirme zorluğu var. Sağdan savunanlar için ise, sosyalist sistem dağıldıktan sonra NATO’nun “komünizme karşı” varlığını hangi amaçlar için sürdürdüğünün belirsizleşmesi sorunu var. Nitekim son yıllarda yeni kurulan bazı partilerin programlarında “NATO’ya bağlıyız” ibareleri eleştirilere yol açmıştı; sonuç bu yapıların bunalımı oldu. AB’ye üyelik ısrarı da buna benzer. AB, Akdeniz ülkeleriyle “Kopenhag Kriterleri”yle biçimlendirdiği Doğu Avrupalı yeni üyelerinin bunalımları ve sonunda İngiltere’nin birlikten çıkışıyla çalkalanırken, neden hala AB dediklerini açıklayamaz oldular. Bağlılık hali neredeyse yeminli, gerekçeleri ise boşlukta.