Bizim ekonomik krizimiz şimdi başladı.
Devletin mali sistemi, temel politikaları, yönetim yapısı Amerikan
menşeli McKinsey adlı sözde danışmanlık şirketine sözleşme ile
bağlanmasıyla birlikte.
Temmuz ayında başlayan kriz bizim değildi.
O kriz, borç veren açgözlü küresel sermayenin kardan zarar
ihtimalinin kriziydi. “Onların” kriziydi. Tetikçileri devreye
girdi. Dolar - avro değer kazanıp lirayı düşürecek piyasa ve kur
oyunları sahnelendi.
Mesele, tetikçilere karşı direnmekti. İktidar, bütün yüksek sesli
belagat oyunlarını sergiledi, ama gereken güçlü direnişi
sergileyemedi. Sonunda Yeni Ekonomik Program adını verdiği ödünler
silsilesiyle teslim oldu. Damat Bakan Albayrak, para satıcılarına
üç güvence verdi. Bir, cari açığımızı ulusal zenginliğimizin yüzde
2’si düzeyinde tutacağız; sizin alacaklarınızı fazlasıyla kenara
atacağız, merak buyurmayın, dedi. İki, Merkez Bankası bağımsızdır,
yani Türkiye’nin değil, -ne demek efendim-, elbette sizin emrinizde
iş görecektir, diye ilanda bulundu. Üç, istediklerinizi and olsun
harfi harfine yapacağız, ama madem siz bizim yeminimize
inanmıyorsunuz, o halde şirketlerinizden biri elbette bizi
denetleyebilir, buyursun McKinsey denetlesin, bakın onunla sözleşme
bile imzaladık, dedi.
Para satanların krizi böylece biterken, Türk Milleti’nin sonuncu
iktisadi krizi başlamış oldu. Türkiye şimdi yalnızca iktisadi
değil, bunun da üzerinde kalkınma ve bağımsızlık özlemini açıktan
açığa kemiren bir siyasal krize sürüklenmiş durumdadır.
Bürokrasi, en son Sayıştay Başkanı’nın Abdülaziz fotoğrafı önünde
karar alıp plaket verme fotoğraflarında gördüğümüz üz...