Küreselciliğin “değişmeyen ya delidir ya ölü” veciz sözüyle
başlayan ulus devletleri tasfiye etme ve dünyayı küresel (kendisi)
ile yerel etnikler arasında küçük lokmalara çevirme stratejisi, 20.
yüzyılın sonu ve 21. yüzyılın başında herkesi adeta teslim almıştı.
Tuttuğu yol-yordam ise yeni değildi. Neresinden baksanız, en
azından iki yüzyıllıktı.
*
Serbestiyetçilik... Açıklık... Rekabetçilik... vb.
Bunların pratikte iki anlamı vardı.
Birincisi, ülkeler kendilerini diğer ülkelere kapatmayacaklar;
korumacılık yok! Böylece zamanın İngilteresi üzerinde güneş
batmayan imparatorluk olmuş, onun yanısıra birkaç ülke de dünyanın
büyük sömürgecileri olma fırsatı yakalamışlardı.
İkincisi, ülkeler devlet eliyle yürümeyecekler; herşeyi özel
sektöre bırakacaklar! Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler!
Böylece dünyanın çok ama çok geniş bir kesimi, birkaç sömürgeci
ülke işlerini görebilsinler diye elleri ve ayakları bağlı hale
getirilmişti.
Küreselcilik işte bu eski ruhu diriltti. Dünyaya çok zarar verdi.
Ama vuslata eremedi ve çöktü.
*