Siyasette bir kez daha herşeyin basit ve net hale geldiği bir
döneme girdik. Dünyanın bir bölümünde Batı, bir diğer bölümünde
Batı’dan gına getirmişler var. Batı habire aynı şeyleri söylüyor.
Demokrasi ile insan hakları. Kendine “uluslararası toplum” adını
yakıştırmış. Şu ya da bu Batılı ülkenin başındaki adam ya da kadın
‘uluslararası toplum olarak biz....’ diye konuşunca, Batı dışındaki
dünyanın çok korkacağını hesaplıyor. Korkutmacası öyle sözle de
değil. Yalanlardan gerekçeler dağı yaratıp Irak’ı işgal eden, Kuzey
Afrika ülkelerini Arap Baharı adı altında perişan eden oydu,
“uluslararası toplum”! İşgalci doğası gözler önüne serilince pek de
sıkışmadı; Batı’da isim, şapka çok. Kâh Avrupa Konseyi kâh
Birleşmiş Milletler şapkasını takıp o ülkeye bu ülkeye ‘demokrasi’
ve ‘insan hakları’ hatırlatmaları yapan yine aynı Batı. Çizgisinden
sapan mı var! Çizgisinden sapan, Batı’nın gözünde, coğrafyasını
“dünyaya kapalı” hale getirmekten suçlu. Onlara taktığı adlar
belli: Otoriter. Totaliter. Diktatör. Bizde bu yaftalara Firavun
adını eklemeye heves eden de çok.
***
Artık biliniyor ki, “demokrasi ve insan hakları”, usandırıncaya
kadar yinelendiği gibi “evrensel” değil. Bunun evrenselliği, Batı
hükümranlığını ezel-ebed kılma işlevi gören bir garanti sistemi
olmasından ibaret. Uluslararası toplum diye bir kimlik yok; bu,
üç-beş ülkeyi mesken tutmuş dünya hegemonunun kendi kendine taktığı
bir isim. Bazı kaynaklara göre isim babası, Irak işgalcisi eski
İngiltere başbakanı Tony Blair. Birleşmiş Milletler, artık kürsüye
çıkan Chavez’in tütsüyle şeytan kovduğu yer. Avrupa Konseyi,
bugünkü...