35 yıldır Ali Sami Yen’e giderim, ilk kez bir teknik adamın maç kadrolarında adı okunduğunda yuhalandığına tanık oldum. Durum buydu, basit bir telafisi olan sezon açılış maçı değildi, varoluş karşılaşmasıydı. Ve yuhalanan Tudor’un takımı öyle bir ilk yarı oynadı ki, geçen milenyumdan beri Sarı-Kırmızılı tribünler böylesini görmedi. Öylesine yüksek tempoda oynandı ki maç, öylesine şık hareketler yapıldı ki, tribünler alkışlamaktan yoruldu. Tribünler mest oldu. Durum bir ara öyle hale geldi ki, çözülen ayakkabı bağcığı için eğilen de, top toplayıcı çocuktan top isteyen de alkışla onurlandırıldı. Türkiye sahalarında hiçbir kredi limiti böylesine uçmamış, sınırsız hale gelmemişti. Galatasaray’a değen bu sihirli değnek ilk maçına son maçı olarak çıkan Tudor’un eseri hiç şüphesiz. ‘Acemi çaylak’ herkesi şaşırttı, kendisini ve başkanı da kurtardı. ‘Taktik maktik yok, bam bam bam’ denecek kadar çılgınca oynanan futbol aslında tam bir antrenman zaferiydi.