Türk futbolunun en büyük meselesi aslında marka olamamak, marka yaratamamak. Futboldaki yönetici atışmalarının, ucuz şövalyeliğin, kısır tartışmaların verdiği zararı ilk farkeden ve harekete geçen Digiturk olmuştu. Türk futbolunun ana mali aktörü olarak raconu kesmiş ve yöneticilerden de seslerini kesmesini istemişti. Ama yapamadı. Yerleşmiş alışkanlıkları, taraftar baskısı altında kalan güçsüz ve vizyonsuz yöneticileri, teknik direktörleri, hatta ‘önündeki maçlardan’ ötesini göremeyen futbolcuları susturamadı. Onlarca etkenden oluşan futbolu sadece hakem kararları üzerinden okumak ve suçu/sorumluluğu başkasına atma kolaycılığından kopulamadı. Oysa TFF yönetimleri, kulüp yöneticileri ‘markalarına’ sahip çıksalar bugün başka ligi izliyor ve dünyaya izletiyor olabilirdik. Dünyanın 1 numaralı ligi kabul edilen Premier Lig’de marka değerini korumaya yönelik ilginç bir örnek yaşandı. Arsenal’in hakemin verdiği hatalı bir penaltı kararı sonrası yenilmesine Arsene Wenger maç sonrası bir cümle ile sitem etti. Ertesi hafta net ofsaytı göremeyen hakemlerin bir de tartışmalı bir penaltı vermesiyle alınan yenilgide sesini yükseltti, “Hakemler daha dikkatli olsunlar” dedi.