“Sarışın Bomba”, hem orijinal ismiyle hem de fragmanıyla hafif
bir aksiyon gibi gözükse de, öyle değil… Hem edebiyatta hem
de sinemada, ajan gerilimleri her daim dünyanın ilgisini çeker.
Birbirinin arkasından iş çeviren uluslararası istihbarat
birimlerinin sürekli birbirlerini atlatarak bilgiye ulaşmaya
çalışan, gerektiğinde bütün gidişata etki eden ajanlar elbette
izlemesi keyif veren maceralara yol açmaktalar.
“Sarışın Bomba” ya da orijinal adıyla “Atomic Blonde”, afişi ve
fragmanıyla seksiliğini ön plana çıkaran bir kadın ajanın bol
aksiyonlu macerası gibi bir izlenim verse de, önümüzde enikonu
heyecanlı ve gerilim dozu yüksek bir ajan hikayesi var. İngiliz
ajan Lorraine’in 1989’da, içinde neredeyse her ülkenin ajanlarının
cirit attığı Berlin’de verdiği bir hayatta kalma mücadelesini konu
alıyor film.
Beklentiniz, geçtiğimiz aylarda ikinci filmiyle ilgi çeken “John
Wick” gibi bir ‘hepsini öldür’ filmi olabilir ama bir John Le Carre
romanı gibi yazılmış dişi bir Jason Bourne karakteri
Lorraine’inki.
Ana hikaye basit. Bütün ajanların gerçek kimliklerinin sahteleriyle
bir arada olduğu bir liste sözkonusu. İngiliz istihbaratı MI6’nın
en güvendiği ajanlarından biri olan David Percival Doğu-Batı Berlin
arasında, bu listenin peşine düşmüştür. Ancak Ruslar, Almanlar ve
Amerikalılar da listeyi ele geçirmeye çalışırlar ve Lorraine de MI6
tarafından durumu kontrol edip sonuçlandırması için
görevlendirilir. Çünkü görünürde listeyi kimseye yar etmeye niyeti
olmayan ve çift taraflı çalışan gizemli bir ajan da vardır…
İlk “John Wick” filminin ortak yönetmeni David Leitch, bu ilk
solo performansında ana karakterinin etrafında daha sağlam bir
hikaye kurmayı amaçlamış. Karşımızda elbette biraz da uyarlandığı
grafik romandan da kaynaklı olarak John Wick’ten biraz daha fazla
kendisini gösterebilen bir karakter var. Lorraine işinin ehli,
sağlamcı ve mesleğinin tüm risklerinin farkında olan zeki bir
kadın. Erkeklerin baskın olduğu bir dünyada geçlü bir feminist
reflekse sahip ve biseksüel. Erkek ajan filmlerinin asla denemeye
cesaret edemedikleri bir alana da rahatça giriyor yani.
Başından sonuna aksiyonla yürüyen bir yapıdan ziyade, hikaye bazlı
ilerleyen bir yapıyı tercih eden yönetmen, şiddet içerikli aksiyon
sahnelerinde küçücük, çok ince bir mizah duygusu katmayı da
başarıyor. Soğuk savaş dönemini anlatan klasik ajan filmlerinin
yeni bir tezahürünü deniyor adeta. Hem haz veren teknik numaralar
çekiyor, hem hikayeyi dağılmadan yürütüyor hem de soğuk savaş
dönemlerinde geçen ajan filmlerine meraklı olanlara karizmatik bir
karakter sunuyor.