Şahsen daha çok yolculuğa odaklanmış, iki erkek kahramanının yolda yaşadıkları bazı durumlar sayesinde kendilerini, hayatlarını, kadınlara bakışlarını hatta birbirlerini sorguladıkları bir hikaye izlemek isterdim, maalesef mümkün olmadı.
Tolga Örnek’in yönetmenliğini yaptığı 2011 yapımı “Kaybedenler
Kulübü” bugünlerde ortayaşlarını yaşayan, tutunamayan bir erkek
profilini ele alması açısından ilginçti bence. Kendisini alkole,
sekse, kitaplara ve rock ’n roll’a veren, aslında yaratıcı olsa da
üretime katılmayı tercih etmeyen/ettirilmeyen, dışarıda kalınca da
kendisini akıntıya bırakan bazı adamların halini iyi anlatan,
dinamik ve bol referanslı, izleyicisiyle interaktif bir bağ
kurabilen iyi bir filmdi bence.
90’lı yıllarda Kent FM’de “Kaybedenler Kulübü” adlı radyo
programını yapan iki arkadaş Kaan Çaydamlı ve Mete Avunduk’un
perdedeki tezahürleri, onları canlandıran Nejat İşler ile Yiğit
Özşener’in havalı performansları ve tavizsiz bir doğallıkla
yazılmış diyaloglarıyla, kadınlara bakışları biraz fazla seksist
sayılsa da izlenesi karakterler olmuşlardı. 7 yıl sonra gelen bu
devam filminde iki arkadaşı biraz daha yaşlanmış ama hâlâ aynı
yolun yolcusu olarak izliyoruz aslında. İkili Olimpos’ta
arkadaşlarıyla yaptıkları bir tatilin ardından pahalı motorlarına
binip Ege sahili boyunca geze geze geri dönmeyi planlamışlardır.
Kaan’ın yeni tanıştığı Sevda’yla yol boyunca yaşadığı ilişki onun
bir kez daha hayatını, seçimlerini sorgulamasına neden olur.
Yani aslında tam da öyle olamıyor malesef. Kaan’ın Sevda’yla
yaşadığı aşkın yeterince güçlü işlenememesi filmin büyük bir
problemi. Çünkü ikisi hiçbir şey paylaşmıyorlar yatak dışında. ‘Ben
sana çok aşık oldum’ diyorlar birbirlerine ama yol boyunca
birbirleriyle doğru düzgün konuşmuyorlar bile. Sadece Kaan arasıra
özlü sözler söylüyor, aforizmalar sıralıyor. Kız da ‘çok sigara
içiyorsun’ filan diyor. Kaan’ın da ‘gözlerine bakınca bir sigara
daha yakasım geliyor’ gibi basmakalıp cevapları oluyor. Zaten
Sevda’nın ve Mete’nin sevgilisi Gaye’nin takıldıkları erkekler için
endişelenmekten başka çareleri yok. Gerektiğinde yatakta
bulunsunlar, fazla dırdır etmesinler!
Senaryoda yeterince derinleştirilemeyen Sevda’nın İstanbul’da
birlikte olduğu diğer adamın gösterilmemesi de bir sorun bence.
Aşırı kibar bir adam, hattatlık yapan bir sanatçı kişilik… Neden
gösterilmiyor? Bu adamın olan biten her şeyi sineye çekmesinin
altında yatan şey ne? Onun da Sevda’ya çok aşık olması mı?
Anlaşılan Sevda’nın güzel yazan adamlara bir zaafı var. Ama Kaan’ın
yazdıklarının muhteviyatı seksüel olarak daha tahrik edici, diğer
yandan diğer adamın ‘eski yazı’sı tahrik edici olmasa da daha bir
‘doğru ata oynamak’ tabi bu zamanda!