Hollywood’un düzenli olarak ürettiği ve yapmaktan hiç
vazgeçmediği film türlerinden biri olan felaket filmlerinin en
klasiklerinden biridir 1974 yapımı “Yangın Kulesi” (The Towering
Inferno). Paul Newman ve Steve McQueen gibi iki yıldız aktörü bir
araya getiren film, çok yüksek bir gökdelenin açılış gecesi orta
katlarından birinde başlayan yangın yüzünden çıkan panik ve
sonrasında yaşam mücadelesi anlatılır.
1988 yapımı “Zor Ölüm”de (Die Hard) de yine son derece modern bir
gökdelende tertiplenen Noel partisi sırasındaki bir terörist
baskınında içeride olan ve tek başına mücadele veren bir polisi
izlemiştik. Elbette Bruce Willis’in perdede yıldızlaştığı bu filmde
aksiyon, gerilim ve mizah dengeleri çok iyi tasarlanmıştı. Aksiyon
sinemasında ailesi ya da masum rehineleri kurtarmak için kötülerle
kısıtlı bir mekanda savaşan kahramanlı filmler, “Zor Ölüm”ün
ardından giderek daha da fazlalaşıp adeta yeni bir ‘alt tür’
oluşturdular. Gemide, stadyumda, adada, trende, uçakta, Beyaz
Saray’da, otobüste geçen “Zor Ölüm” senaryoları izledik durmadan.
Hâlâ da zaman zaman karşımıza çıkmaktalar…
Nitekim bu hafta vizyona giren “Gökdelen” de, yukarıdaki iki film
türünün yine bu iki baş tacı örnekleri üzerinden bir araya
getirilmesiyle oluşturulmuş. Eski bir özel harekatçı olan Will
Sawyer elim bir vaka sonrasında bir ayağını kaybetmiş ama hayatının
aşkıyla da tanışmıştır. 10 yıl sonra kendisini protez bacakla,
karısı ve iki çocuğuyla birlikte yaşayan, hayata geçirdiği küçük
güvenlik şirketiyle mutlu mesut yaşayan bir adam olarak görürüz.
Eski bir mesai arkadaşı sayesinde Hong Kong’da çok yüksek bir
teknolojiyle yapılmış dev bir gökdelenin güvenlik testini
yapacaktır. Nasıl bir arkadaş kıyağıysa artık; bu dev gökdelenin
koca güvenlik testini ekipsiz, tek başına alabilmiştir! Ama kendisi
bina dışında, ailesi de gökdelende kendilerine tahsis edilmiş bir
dairedeyken, silahlı bir grup gökdelenin orta katlarının birinde
büyük bir yangın başlatır ve gökdelenin idaresini e...