Bu başlığı hatırlatmakla gireceğim. Ünal Aysal, Fatih Terim için kullanmıştı. Sonrasını biliyorsunuz. Aysal, bir daha dönmemek üzere Galatasaray Kulübü'nü terk etti. Onu, bu göreve taşıyan Kıraç Ailesi bile artık tanımıyor. Ayrıca kulübü borç batağına sokan biri olarak tarihteki yerini aldı. "Maaşlı ya da ücretli teknik adam" yakıştırması da unutulmazlarından.
Aysal bana göre "kıvır kıvır" başkanlardan olmadı. Yani nabza göre şerbet dağıtmadı. İşine geldiği süre "abi" deyip aynı şahsa mayın dökmeyi denemedi. Zaten yapısı buna müsait değil.
Arada kulübü, şahsi çıkarları için kullananlara da tanık olduk. Onlar, o kadar ince tezgâhlar planladılar ki, anlatmaya sıkılıyorum.
İçimi en çok acıtan sahneleri İnönü Stadı'nda yaşadım. Tutulan birkaç tetikçi, Süleyman Seba'ya "Papaz, paran yoksa para verelim" diye bağırdılar. Daha sonra ceplerine doldurdukları metal paraları fırlattılar. Bu tezgâhın sonunda efsane başkan yıkıldı, gitti.
Aradan sıyrılanlar Beşiktaş kulübünü yönetmeye başladılar. 12 yaşındaki arabayla dolaşanlar, ikişer tane sıfır kilometre otomobille gezmeye başladılar.
Borsaya açılışla "yürü ya kulum" denenler meydanlarda. Medyadaki şakşakçıları da bunları "ekonomik deha" diye pompalamayı sürdürüyorlar. Bunlar da nemalandılar.