1940'larda artan dans merakı birkaç yıl önceye kadar sürdü. Beyoğlu merkez olmak üzere dans okullarına gitmek tutku halindeydi. Bunlardan randevu ancak 2 ay sonraya alınabiliyordu. Tünel'den Taksim'e uzanan yoldaki tabelalar ilginçti; "Saridis, Sakellaridis, Haçaduryan -adını taşıyan pasajda-, Papadopulos, Panosyan vs." Daha enteresan olan tamamının önündeki unvanlardı; Profesör. Hangi üniversiteden mezun olup bu titri yakaladıklarını bilen yok. Sosyetede adı yayıldı mı, Ordinaryüs bile olabilirlerdi.
Koyu taassup günlerinde biri çıkıp "toplu dans"tan söz etse "toplu dayak" yerdi. Fakat insanlık tarihinin en eski kutsal kitaplarında danstan söz edilir. Örneğin Tevrat'ta Hag diye bahsedilen bir tür danstır. Beyaz Rusların İstanbul'a göçüyle bizde de dans çağı açıldı. Bunların Çarşıkapı'da hizmete sunduğu Bahçesaray -Kırım'dan gelenlerin yeri- olayı patlattı.
Merkez
Haçaduryan diğer "çakma profesörler" arasında en popüleriydi. Sevgili Hüseyin Movit Panosyan'ı iyi tanır. Ama Haçaduryan'a yetişemedi. Movit, Balat'a yerleşene kadar Beyoğlu'nda yaşamanın avantajını iyi kullandı. Doğup büyüdüğü Ayazpaşa dansın geliştiği bölgedeydi. Buradaki bar ve pavyonları anlatmaya gerek yok. Festen şapkaya geçildi. Tabii peçeyle çarşaftan, tuvalete. Peşinden cumbadan rumbaya günleri başladı. Evlenecek gençlerde yeni moda dans hocalarına gitmekti. Kurslara "1, 2, 3" diye başlarlardı. Amaç düğünde marifetleri sergilemekti. Kız bir yana damat adayının dans edememesi ayıplanırdı. Kaldı ki dans öğrenmek için düğüne hazırlanmak şart değildi. Kadınlı-erkekli toplantılar yaygınlaştıkça özel geceler çoğaldı. Yandan kurmalı gramafonlar çoğaldıkça Arjantin tangoları da ortaya çıktı. Bunları seslendirenler içinde en şöhretlisi Eduardo Blanco idi. Arjantinlilerden sonra Fransız aktör ve şarkıcı Maurice Chevallar -Moris Şovalye- ve İtalyan Tino Rossi egemen oldu. Onların bu kadar hızlı tırmanmasında plak endüstrisinin katkısını unutmayalım. Çarliston ve Fokstrot'un havası uzun sürdü. Peşinden One-Step ortaya çıktı.