12 Eylül 1980 darbesi sonrası, ülke Kenan Evren'in iki dudağı arasında. Zaman zaman Çankaya Köşkü'nde medya temsilcileriyle toplantı düzenliyor. Hatta yemek bile yeniyor. Bunlardan ikisine ben de katıldım. Yankı Dergisi'nin Genel Yayın Müdürü olarak. Hep 13 yönetici idik. Kenan Paşa ile 14'ü tamamlıyor, ona göre uğursuzluğu önlüyorduk. Bunlardan birinde Mehmet Barlas büyüğüm, önümüze konan Cumhurbaşkanlığı forslu kartların -adlarımız yazılıydı- imzalanmasını istedi. Paşa da "Ne yapacaksınız?" diye sordu. Ben atladım "Alkol kontrolünde trafik polislerine göstereceğiz" esprisi yaptım. Evren bu takılmamı kahkahayla karşıladı.
İlginç olan bu sohbetlerde hiç fırça atmamasıydı. Her şeyden önemlisi yayın kuruluşları arasında ayırımda bulunmazdı. Diğer yandan Nazlı Ilıcak'ı, eleştirdi diye içeri atabiliyordu. Dedim ya "devlet adına davetlerde" kimseye "sen gelme" denmedi. Hatta daha sonraları Yankı'yı ziyaret bahanesiyle, Nazlı Hanım'ın gönlünü almaya çalıştı.
Gelelim günümüze. Selcan Taşçı kardeşimin dünkü yazısını okumuşsunuzdur. Yakında kendi kendini iptal edecek Başbakan'ın tavrına söyleyecek laf bulamıyorum. Hani bir söz vardır; "duyan gelmiş". Bir tek kuruluşa boykot uygulanıyor; "Yeniçağ". Bunun açılımına gelince, ambargonun başlangıç tarihi "Ak Parti-MHP koalisyonu"ndan çok önce. Yeni başlamış olsa Devlet Bahçeli'nin parmağı olduğunu savunabilirim. Demek ki iktidar partisinin başında kim olursa olsun fark etmiyor. Tutum aynı. Bütün tehditlere ve ayrımcılığa rağmen Yeniçağ doğrularını savunmayı sürdürecektir. Unutmayın gün gelecek "keser ve sap mutlaka dönecektir".