Eskiden gazeteler, en uç noktaya bir haftada ulaşırdı. Haberlerin geliş hızı da bundan farksızdı. Gelişen teknolojiyle hem iyi hem kötü tüm işlerden anında haberimiz oluyor. Hatta 4.5 G denen o rezil teknolojinin yardımıyla canlımsı yayınlara tanık oluyoruz.
1974 Kıbrıs Barış Harekatı'ndan tek kare, o da simsiyah bir telefotoyu elde etmek için süren işkenceye tanık olanlardanım. Neticede aktarılan ve gazetede tam yarım sayfa kullanılan simsiyah bir görüntüydü. O da Larnaka Limanı'nı bizim jetlerin bombalayışı idi.
Şimdilerde benim de bip attığım 4.5 G'yi beğenmiyoruz. Örneğin naklen yayın araçlarının daha minimize edilmiş hale gelmesini umuyoruz. Merak etmeyin bu konuda da yeni gelişme için fazla beklemeyiz. İlk uygulama ise mutlaka magazincilere kısmet olur. Popçu Saldıray ile sevgilisi Çamaşırsevmez Ulrike'nin "birdir bir oynarken" canlı görüntülerini en kısa zamanda izleriz.
Son günlerde sıkıntı, küçük çocukların başına gelenleri yeterince detaylandıramamak. Polatlı'da küçük Eylül'e yapılanlar tüm Türkiye'yi ağlattı. Arkasından minik Leyla'nın ölümü yaraları iki kere daha dağladı. Bu konuda yapılacak detaylı açıklama yüreğimizi soğutur mu? Hiç sanmıyorum. Yavrunun at kuyruğu saçlarını sallaya sallaya yürüyüşünü unutmak mümkün değil. Hele o kocaman güzel gözleri, zihnimize kazındı.
Umursamazlık
Öyle olaylara tanık oluyorum ki, bıraktık trafik olmayan köyleri megakentin göbeğinde gerçekleşiyor. Son gördüğüm vakada üç yaşlarında erkek çocuğu kaykaya oturmuş yukarıdan aşağıyı kayıyordu. Bittiği nokta tam beşyol ağzı. Araçlar vızır vızır geçmekte. Kaykay hızla geliyor. Elimdeki torbaları fırlattım. Çocuğun yolunu kestim. Zaten zor yürüyorum. Bu işi nasıl başardığıma inanamadım. Hatta, bir kamyonet az daha ayağımı kıracaktı.