Aziz Yıldırım'ın, 20 yıllık görev süresince neler yaptığını yeni başkan Ali Koç'un ağzından duymak güzeldi. Tüm adıbüyük kulüplerin mevcut tesislerini devlet yardımıyla tamamladığını hatırlayınca, hizmetlerin önemi daha iyi anlaşılıyor. Bugün isimleri "dört büyükler"e çıkmışların salonları bile yok. Çünkü, Ankara'nın katkılarıyla bir şeylere sahip olmaya alışmışlar.
Eğer Aziz Başkan çıkmasa Türk basketbolunda Final Four'lar oynayıp, en büyük kupayı bu ülkeye getirebilir miydik? Amatör sporlara kim bu kadar değer verdi? Eleştiri ve zafer konuşmalarında bu konuya değinenler tüm salon sporlarını sıraladılar. Tuhafıma giden hiç birinin aklına boksta kazanılan Olimpiyat madalyalarının hangi takımın sporcularıyla elde edildiği gelmedi.
En önemli taraf
3 Temmuz sürecinde böylesine dik değil, dimdik duran bir insanın açık farkla kaybedişine içim acıdı. FETÖ hâkim ve savcıların tüm baskısına rağmen yıkılmayan bir "Fenerbahçe kahramanı" idi. Bu sonucu hak etmedi. Durup durup aklıma aldığı oyların ancak yüzde 23'ü bulduğu geliyor. Yine o cezaevi günlerini anımsıyorum.
Bir sürü palavracı medya mensubu o günlerde suspus olmuştu. Birkaç tanesi hapishane ziyareti, o da korka korka yapabildiler.
Şimdi ilk defa kendimle ilgili bir gerçeği yazacağım. Aziz Yıldırım'ı savunduğum her yazımdan sonra ifadeye çağrıldım. İddia da "Adliyenin manevi şahsiyetine hakaret"ti. O zaman bir bayan hâkim olmasa beni de içeri atmışlardı. Şimdilerde emekli olan hâkime hanıma düşmesen ben de Yıldırım'ın koğuş arkadaşı olmuştum. Belki de Karagümrüklü hemşerim Cübbeli Hoca'yla beraber volta atmıştık.