Bayram süresince toplam 21 kişi boğularak can verdi. Yani, trafik kazalarından sonra ölümlerde ikinci sırayı boğulmalar alıyor. Aşırı sıcaklar sadece ormanları değil canları da yakmakta. İşte böyle bir ortamda nasıl yüzme öğrendiğim aklıma geldi. Haliç Fener'de önce karakol daha sonra postane olarak kullanılan tarihi bir yapı vardır. Şimdi Deniz Polisi'nin yeri. Bölge çocuklarının tamamına yakını ilk yüzme derslerini burada almışlardır. Yöntem ilginçti. Uçurtma sicimleri bele bağlanır ve "yüzücü adayı" denize fırlatılırdı. Metot her zaman iyi sonuç vermiştir. Ancak arada tehlikeler yaşanırdı. En sık görülen vukuat ise ipin kopmasıydı. Bereket, müthiş dayanışmamız sayesinde hiç firemiz olmadı. Arada fırlatma kazaları da yaşandı. Semtin muzırlarından Minik Emin'in yüreğimizi ağzımıza getiren olayını unutamam. 12 ay ayağından çıkarmadığı rengarenk çizmeler giyerdi. Geleneksel şekilde ip bağlandı ve Haliç'e attık. Kafası zemindeki çamura saplandı. Anında suya atladık. Bu defa tuttuğumuz sarı çizmeleri elimizde kaldı. Emin'i çıkaramıyoruz. Can havliyle yüklenip güçlükle dışarı aldık. Daha ilginç olan cebinden çıkan minik bir kaya balığıydı. Bu olaydan sonra Minik Emin'i denize girerken hiç kimse görmedi. Yüzme öğrendi mi, onu da bilmiyoruz.İpi kopanlarBen İstanbul'un ünlü deniz hamamlarının sonuna yetişenlerindenim. Bunlardan biri Eminönü'nde Yağ İskelesi'ne bitişikti. Çakılı direkleri yoktu. Bizim bele doladığımız iplerin daha kalını kıyıdaki iki noktaya bağlanırdı. Sözünü ettiğim yer bu salaş hamamlardan biriydi. Lodos şiddetli estiğinde, bütün halatlarını koparır içindekilerle birlikte Haliç içlerine sürüklenirdi. Ertesi gün gazetelerde şu başlığı görürdünüz; "İplerini koparan deniz hamamı yine kaçtı". Aslında bağlantı halatlarının işe yaradığı zamanlar olmuştur. Yüzme bilmeyenler bunlara tutunup, aşağı yukarı tur atarlardı.Hamamın namusuDeniz hamamlarının namusu "sandallı polisler"den sorulurdu. Bir nevi gezici ahlak zabıtası görevi yaparlardı. Haremlik-selamlık arasında mekik dokunurdu. "Hamamın namusunu korumak" lafı bunlardan çıkmıştır. Ne zaman ki İstanbul'da gerçek anlamda plajlar çoğaldı durum normale döndü. Çiftler, çoluk çocuk aynı kabinleri kullanmaya başladılar.Yazın topla, kışın kullanEkranların hava durumu editörleri içinde bir dönemin yıldızı Ali Esin'di. Şimdilerde onun yerini Bünyamin Sürmeli aldı. Bu meraklı entelektüel mühendis arada bir mevsim kaymalarından söz ediyor. Hava tabakalarındaki ısı artışını dillendiriyor. Bir yerde "felaket tellalı". Ancak söylediklerinde gerçeklik payı olanlar da mevcut. Herkesin hedefi "yaz sıcaklarını stoklayıp, kışın kullanmakta". Sibirya'da çilek ve kiraz yetiştirmek hedeflerden. Aslında hayal demek yanlış. Devamlı gelişen teknoloji bir gün mutlaka bunlara imkan sağlayacaktır. O günler gelene kadar biz hep "nerde o eski yazlar" demeyi sürdüreceğiz.Tuhaf olan, Saatli Maarif Takvimi'nin en önemli malzemesi olan doğa olaylarının geldiği konum. Asırlık notlardan elde edilen günlükler son yıllarda iyice karıştı. Tarihte meşhur kışlar, donduran soğuklara ait pek çok yazı mevcut. Fakat bunlar içinde Türkiye'deki yazın geçmişine dair kayda pek rastlayamazsınız. Bu ülkenin en uzun ömürlü insanı Zaro Ağa'nın hatıralarında okumuştum; "kiraz çiçeklerinin donduğunu". Bir de "eşek bayıltan sıcaklar" lafını hatırlarım. Hepsi bu kadar.Yeni bombalarŞimdilerde "deprem bombası"ndan söz eden Ankara Belediye Başkanını atlamayalım. Melih Gökçek ortaya çıkıp "bazı ülkeler, yağmur bulutlarını kendi bölgelerine taşıyorlar" derse şaşırmam. Ya da "bulut hırsızlığı başladı" diye devam ederse doğal karşılarım.Bütün bu hay huy arasında babamın lafları aklıma geldi; "Sıcaktan zarar gelmez. En fazla soyunursun. Kışın dört bir yanını örtsen yine burnun donar". Merhumun sözlerine karşı çıkan tek bir kişi tanıyorum; Erkan Yiğit. Yıllardır tanırım hiç "üşüdüm" dediğini hatırlamıyorum. Her zaman şikayet ettiği sıcak havadır!***ÖZEL NOT: Motorlu kuryelerle ilgili yazım inanılmaz destek gördü. İlk reaksiyon Balat-Ayan Caddesi'ndeki esnaftan geldi. Bölgeyi gürültüye boğan iki motosikletliden şikayet ettiler. Ben de Haliç Köprüsü'nün altındaki Polis merkezinin Yunuslarına ihbarda bulunuyorum.