Kenan Işık'la sağlıklı yıllarında sanatın her dalını konuşurduk. Tiyatro ve sinema öncelikli idi. O iyi bir William Shakespeare yorumcusuydu. Sahneye koyduğu Machbet'i unutamam. Monte ettiği değişikliklerin yanısıra, izin alamadığı uyarlamaları mutlaka önümüzdeki yıllarda seyrederiz. Can arkadaşımla üstünde fikir birliğine vardığımız en önemli konu ise senaryolardı. Yeryüzünde toplam sayısının ancak 600'ün biraz üstünde olduğunda anlaşmıştık. Zaten bunların tamamına yakını Shakespeare'in gelmiş geçmiş tüm tiyatro, dizi ve sinema senaryoları bu 600'ün takla attırılmışıdır. Yürütmeyi iyi becerenleri övüyoruz. Başta Amerika olmak üzere dünyayı peşinden sürükleyen Lost dizisinin finaldeki göçüşünü hatırlayın. O kadar karıştırıp saçmaladılar ki, sonunu getirmeyi beceremediler. Abuk bitişle "aaa bu muydu?" dedirttiler. Tıpkı Matrix filmlerinde olduğu gibi.
Bu yazıyı kaleme almamın iki nedeni var. İlki arkadaşım Esat Atalay'ın "Hürriyet kitap ekindeki Elif Tanrıyar imzalı yazıyı okudun mu?" demesi. Japon yazar Mitsuyo Kakuta'nın "Ağustosböceği'nin Sekizinci Günü"nün eleştirisiydi bu. Ömrü sadece 7 gün süren bir böceğin öyküsünün insana uyarlanışı. Daha fazla özetlemeye gerek duymuyorum. Tamamını Anne dizisinde izliyoruz. İki bölümlü hikayenin Türkiye'de nasıl TV yapımı olduğuna girmek istemiyorum. Başta söyledim ya en hafif benzetmeyle "esinlenmeler"de rakip tanımıyoruz. O.C.'nin Medcezir olması gibi. Bunları say say bitiremezsiniz. Eski fragmanlardaki gibi aşk, entrika ve de macera.