Balkon ve camlara asılan bayrakların sayısı hızla artmakta. Pek çok arabanın müzik çalarından aynı şeyleri duyuyoruz. Eğer bu konuda bir liste hazırlarsak iki tespitimiz öne çıkmakta. İlki Mehter Marşları. Diğeri BBP'nin seçim kampanyalarında kullandığı "Ölürüm Türkiye'm". Bunu doğal karşılıyoruz. "Darbeye karşı omuz omuza" gerçeği. Dönüp dolaşıp aynı noktada birleşiyoruz; "En kötü demokrasi, en iyi askeri yönetimden daha iyidir". Kaldı ki, son kalkışma Rahmi Koç'un yıllar önce dillendirdiği "iş adamları olarak en rahat cunta döneminde çalışıyoruz"dan farklıydı. Şehitler ve de ölümler rakamsal olarak vahim. Böylesi zihniyetin ülkeyi yönetmesini düşünmek dahi dudak uçuklatıyor. Yanlışlıkların peş peşe gelmesini görememek büyük sorun. Eski Hava Kuvvetleri Komutanı Org. Akın Öztürk'ün üniforması hâlâ sırtındaydı. Emekli edilmedi. Yüksek Askerî Şûra'da bırakıldı. Ankara'nın göbeğinde Arap diplomatlarla yumruklaşan damadı yarbay olmuş ayaklanmanın merkezi Akıncılar Kışlası'nı yönetir pozisyonda. Bu nasıl gaflet? İstanbul'un Emniyet Güvenlik Şube Müdürüyken "Pensilvanya bağlantısı" ortaya çıkan isim de mahkeme kararıyla göreve dönebilmişti. Sonuçta askerî kamuflaj kıyafetiyle tankın içinde yakalandı. Hem de Vatan Caddesi'nde. Benzeşen örnekler, saymakla bitmiyor. Horul horul uyuduğumuz inkâr götürmez. Dileriz, Abdülkadir Meragi'nin bestesini sıkça çalarız; "Uyan ey gözlerim gaflet uykusundan".
...
Türkiye'nin tüm kurumlarının normale dönüşü bir an önce sağlanmalı. demokrasiye yürekten inanan isimlerle yenilenmeliyiz. Sıra medyamıza gelince, müzik kanalları dahil tüm ekranlar ortak yayına geçti. Başlangıç amacı iyiydi. Ancak tadı kaçırıldı. Her kanal artık kendi işlevine dönmeli. Tabiî bunca cenazenin kaldırılışı sırasında "lay lay lom" alışkanlığı bir daha geri gelmeyecek şekilde unutulmalı.