Diyarbakır Barosu'nun eski başkanını partisine alınca, şaşırdık. Soru işaretleri oluştu. Hayatı boyunca CHP'ye oy vermiş arkadaşlarımızdan bile "acabalar" geldi. Sonra "iyi cesaret bu Diyarbakır'da barajı aşarsa sürpriz olur"da karar kılındı. Oysa Kılıçdaroğlu, Sezgin Tanrıkulu'nu getirip İstanbul'a yerleştirdi. Seçileceği yere. Üstüne üstlük "Genel Başkan Yardımcısı" apoleti taktı. Bu zatın baro yönetirken verdiği demeçler çok kimseye sivri gelmişti. Son dönemde ise HDP'lilerle iş birliği yaparak Anayasa Mahkemesi'ne başvurması bardağı taşıran damla oldu. Genel Başkanının uyarılarını dahi sallamadı. Gelinen nokta; hem Kılıçdaroğlu hem CHP açısından parlak değil. Tüm samimiyetimizle söylüyoruz Deniz Baykal oyuna getirilmese CHP'nin oy oranı çok daha yüksek olurdu. MHP'deki "liderim çok yaşacılar"la CHP'nin benzeşenleri aynı yapıda. Boşuna çaba. Altı Ok kimseyi Güneydoğu'dan Meclis'e sokamaz. PKK terörünü en aza indirecek AK Parti, açığa çıkan oyları toplayacaktır. Herkes hesabını buna göre yapmalı.
Şimdi de savunma
Gelelim Kemal Kılıçdaroğlu konusundaki gerçeklere. Tezgâh devam ediyor. CHP Genel Başkanı hiçbir PKK'lı, IŞİD'li veya Dev-Sol'cuyu ziyaret etmedi. Sözü edilen eylemlerde bulunanlar TBMM'nin cezaevi komisyonu üyeleri. İçlerinde her partiden milletvekili var. Üstelik başkanları AK Parti'li. Aynı oluşumun üyesi Mehmet Metiner bile haksız yüklenmelere dayanamadı. "Kılıçdaroğlu'nu savunuyor"a dönüştürülen basın toplantısı yaptı. Senaryo yazarları bu kez doğruları söyledi diye Metiner'e saldırıp "bu iş sana mı kaldı" şeklinde yükleniyorlar. Anlayacağınız planlamacıların ana muhalefeti susturma çabası hız kesmiyor. Dört koldan sürdürülüyor.