Hukukumuzda bazı işlemlerin farklılığı şaşırtıyor. Mehmet Altan ve Şahin Alpay'ın Anayasa Mahkemesi'ne baş vuruları sonuçlandı. Hem de "hak ihlaline uğradılar" şeklinde. Bildiğim kadarıyla, Nazlı Ilıcak da aynı zamanlamayla bu işi yapmıştı. Peki nasıl oluyor da onunla ilgili karar bir türlü çıkmıyor. Bu durum "eşitsizlik değil mi?". Büyük olasılıkla Ilıcak için de "ihlal var" denilecek. Böyle bir kararın istinaf mahkemesinde kesinlikle katkısı olacaktır.
Nazlı Ilıcak'ın hakkındaki suçlamalar 5-10 tweet ve bir röportaja dayandırılmakta. Yazarlar Vakfı Başkanı ya da Ekrem Dumanlı ile telefonla görüşmeleri "terör örgütü üyeleriyle irtibat" olarak değerlendirilmesi diğer tuhaflık. Adı geçen isimlerle kimler konuşmadı ki?
Tam burada bir anımı nakledeyim. Şakir Süter'le Beşiktaş'tan söz ediyorduk. Zaman gazetesinde siyah-beyazlı ekiple ilgili bir eleştiri beni rahatsız etmişti. Şakir "İstersen, Ekrem Dumanlı'yı ara yanlışı söyle" dedi. Peşinden ilave etti "Ekrem bizden, iyi Beşiktaşlıdır". Nedense bunu yapmadım. Daha doğrusu boş verdim. Eğer aramış olsam, kesin ben de Fetöcü'lere dahil edilirdim. Kaldı ki bahsi geçenler 15 Temmuz Kalkışması'na kadar örgüt üyesi miydi? Bu husus biliniyor muydu?
Pensilvanya'ya selam sevgi götürüp getiren Meclis başkanları, başbakan yardımcıları bugün rahatça dolaşıyor. Kentini parsel parsel satan belediye başkanları hakkında tek soruşturma yok. "Aldatıldık" diyenler ne olacak? Devletin gücü sahipsiz bir bayan gazeteciye mi yetiyor. Anlayacağınız vurun abalıya!
Kilit AYM
Bence önemli organ Anayasa Mahkemesi. Eksik bıraktıkları taraf Altan ve Alpay için verdikleri karara Nazlı Ilıcak'ın dahil edilmemesi. Ortada açıkça bir "eksik uygulama" var. 74 yaşında bir bayan gazetecinin mağdur edildiği inancındayım. Bunun süratle giderilmesini talep ediyorum. Bütün içtenliğimle söylüyorum; "Nazlı Hanım, bilerek ve isteyerek bu ülkeye asla zarar vermez." Buna herkes yürekten inanmalı...