Bizim atasözlerine öncelik veririm. Ancak bazı yabancı özlü sözleri de severim. Bunların birkaçını sıkça kullanırım. Fransızlara ait olanlar önceliklidir. "Terk ettiğin kadının, dönüp topuğuna bakma" ilk sıralardadır. Olimpiakos maçından sonra kafama takılan ise "Yavaş yavaş, hızlı git" oldu. Maçı izlemeyen birine sadece skor söylense "vay be" çeker. Ancak, oyun kolay geçmedi. Hele Beşiktaş'ın sorunlu futbolcularından Ebubekir'in -Aboubakar- atılışından sonra. Anında Kiev maçında 9 kişi kalışımızı hatırladım, sonra gelen perişanlığı. Neyse ki, vefakar ve cefakar taraftar maçı bırakmadı. Top Yunanlılardayken ıslıkladı. Bize geçince vites büyüttü. Her biri Queresma'dan daha fazla efor sarf etti. Evlerine mutlu dönerken, yarıdan fazlası sesini kaybetmişti. Olsun, 2 gün ıhlamur ve nane-limonla iyileşirler.
Uyarı
Şenol Güneş'in "Üst tarafımızdaki köyde Rumca konuşulurdu. Bu yüzden ben de biliyorum" şeklindeki sözleri hatırımda. Bu defa da maç sonrası, tercümanın söylediklerini not alışı "Rumca biliyorum"un tekrarıydı. "Bir lisan, bir insan" deyip konuyu deşmek amacında değilim. Ancak Güneş'in zaman zaman karşısındakini azarlayan tavrı hoş değil. Son örnek TRT'nin İstanbul sorumlusu Fırat Günayer'e attığı fırça. Çalışkan, başarılı ve de saygılı isim -Beşiktaşlı olduğunu hissediyorum- bu yüklenmeyi hak etmedi. Ne yani "oyundan atılan futbolcuyu takım arkadaşlarına soramaz mı?" Ayrıca güzel cümlelerle kırmadan-dökmeden yöneltmişti. Milyonlarca izleyicinin gözü önünde "Bunu yapamazsın!" demek Beşiktaş Teknik Direktörlüğü yapan birine yakışmadı. Kaldı ki Şenol Hoca bu işleri çok sık yapıyor. Nevzat Demir'den sızanlar tonla. Artık üslubuna dikkat etmesi gerekiyor. Bu yaştan sonra değişir mi? Kanımca biraz zor.
Tek tek