Yedek subaylık yıllarımda cezaevine tıkılmama neden olan sebze pırasadır. Kış dönemi olmasına rağmen Tuzla Piyade Okulu'nda o kadar kötü yapılırdı ki 10 kişilik karavanalar içine kaşık girmeden dökülürdü. Kullanılan zeytinyağının otobüsleri yakan 10 numaradan farkı yoktu. Bütün çabalarımıza rağmen, 6 aylık eğitim süremizin sonuna kadar bu rezilliği engelleyemedik. Hatta toplu şikayetimiz sonucu kendimizi içeri tıkılmış bulduk.
Ben iyi yapılmış pırasaya bayılırım. Her sebze mevsiminde güzeldir. Bu ürün soğuk havada daha lezzetlidir. Lahana gibi. İlk kar düştüğünde tadına doyamazsınız. Aş eren bayanlar gibi, benim de gerekli gereksiz isteklerim olur. Bunlar arasında önceliklerimden biri pırasadır. Dikkat edin zeytinyağlı demiyorum. Bu yemeği yerken mutlaka zeytinyağına üçte bir oranında çiçek yağı karıştırmak şart. İçine ilave edilen havuç ve pirince yetecek kadar uygun karışımla parmaklarınızı yiyebilirsiniz.
Şaşırttılar
İki hafta önce Salı Pazarına çıktım. Hedefim yaz-kış demeden her mevsim pırasa satan bir tezgâha uğramaktı. Baktım var. Yazın bir yerine iki kilo alırım. Çünkü "erkekleşmiş" denen cinse dönüşür. Çocuklara "Nasılsa yarısını atacağız iki kilo verin" deyince isyan ettiler. "Abi, tek sapını dahi ziyan etmezsin" ardından devam ettiler; "Çatalca köylüsü işi öğrendi. Öyle bir yetiştiriyorlar ki, sanki süt mısırı".
Pek inanmasam da aldım. Hem de iki kilo. Netice mi? Ortaya harika bir pırasa yemeği çıktı. Formülünü vereyim; Ayşekadın fasulye seçer gibi test edin. Bir tekini ortadan kırın. Çapaksız ve "çıt sesi" vererek kırılıyorsa tamamdır.
Görüyorsunuz bu yaştan sonra dahi öğreneceklerimiz var. Yemeğin iyisini yapmanın yolu mutlaka malzemeden geçiyor.