Daha beş yıl önce binamıza giren telefon kablosuna dizilen kumru sayısı 41'di. Yem saatleri gelince hem besler hem sayardım. Bugünlerde dikkat ettim bu sayı en fazla 11. Azaldıkları kesin. Bunun birkaç nedeni var. Tam karşımızda eski mika fabrikası vardı, yıkıldı. Etrafını çevreleyen 136 meyve ağacı kesildi. Ardından üç bloktan oluşan site kondurdular. O da ayrı konu. Temel atma sırasında yeraltı nehrinin geçtiği fark edildi. Buraya tonlarca "su çimentosu" basıp yapıları yükselttiler.
Beni asıl üzen nokta metruk binanın hayvanlara artık ev sahipliği yapmamasıydı. Kediler, köpekler burada yavrulardı, kumrular ve de pek çok kuş cinsinin de yararlanmasıydı. Kırlangıçlar geldikleri dönemde şaşkınlığa uğradılar. Yuvaları yoktu. Bir süre civardaki diğer apartmanların girişlerine yeni yerler yaptılar. Zamanla buraları da terk etmek mecburiyetinde kaldılar. Velhasılı kelam göçerlere bile yaşam alanı bırakılmadı.
Eski tip evler birer birer yok olmakta. Kat karşılığı müteahhitlere veriliyorlar. Böylece İstanbul'un simgesi kumrulara yuva kuracak yerleri de yok ettik. Bu hayvanlar zaten zeki değiller. Folluklarına bıraktıkları yumurtalar parçalanıp gidiyor. Korunaksız yavrular biraz büyüyünce karga ve martılara yem oluyorlar.
Mahvettiklerimiz
Turistlerin Eyüp'ün, Ayvansaray'ın, Süleymaniye ve Küçük Ayasofya'nın resimlerini çektiğini görürüz. Bu alanlar da yok olmakta. Tıpkı mahalle bakkallarının birer birer kepenk kapatması örneği. Çözemediğim nokta niçin camileri, çeşmeleri, medreseleri betonlara ezdirmemiz. Özetle İstanbul'u İstanbul olmaktan çıkarıyoruz. Bu yok edilişi, her tarafta gözlemlemek mümkün.
Kapalıçarşı bile göçtü