Geçtiğimiz Cuma Hoca Efendi hutbeyi okudu. “İki duyurum olacak!” dedi. Hepimiz bunlara alışmıştık. Birincisi bildik, tanıdık duyuruydu. “Camimizin ihtiyaçları için para toplanacak!” Buna tamam. Ancak ikinci duyuru bir anda buz gibi bir hava estirdi. Hocamız şöyle diyordu: “Defalarca uyarmama rağmen hâlâ camiye çorapsız geliniyor. İçinizde esnaf yok mu? Birkaç düzine çorap alsın. Ben caminin kapısında duracağım. Çorapsız gelenlere bir çift vereceğim. ‘Bu senin olsun. Bir daha camiye çorapsız gelme!’ diyeceğim.” İçimden “Lâ Havle vela…” çektim. Şöyle bir etrafıma baktım, cemaatin yarıdan çoğu çorapsızdı. Bilhassa çocuklar ve gençler çorapsızdı. Hele çocuklardan çorap giyen yoktu. O gün de hava müthiş sıcaktı. 45 derece idi. Bizim Gaziantep’te, Şanlıurfa’da,.Diyarbakır’da ve bütün Güneydoğu’da bilhassa Temmuz, Ağustos aylarında çorap giymek, bir işkence. Şahsen ben eve gelir gelmez ilk iş olarak çorabı çıkarıyorum. Bu işin bir yönü. Gelelim meselenin fıkhî cihetine: Camiye çorapsız gelmenin hükmü nedir? Niçin camilere çorapsız gelmek sanki suçmuş gibi, görünür yerlere; “camiye çorapsız gelmeyin!” levhaları asılıyor. Camiye çorapla gelmek, farz mı, vacip mi, müstehap mı? Hiçbiri değil. Bir Şafii âliminin, “çorapsız namaz kılmak daha faziletlidir” fetvasının olduğu söyleniyor. Ancak o da çok zayıf bir rivayet. Sahabe, Tabiin, Tebe-i Tabiin camilere çorapla mı gitmiş? Ya da çorapsız gidenlere bir şey denilmiş mi?