Geçen yazımızda, Kudüs sevdâlılarından Nureddin Mahmud Zengi’nin faaliyetlerinden bahsetmiştik. Aslen Türk olan bu namlı kumandan, kendisine, aslen Kürt olan değerli bir yardımcı bulmuştu. Selahaddin Eyyûbi de kendisi gibi Kudüs sevdalısıydı. Bu iki güzide idareci baş başa verdi. “Biz nasıl yapalım ki; ehl-i medrese ile ehl-i tekyeyi cihâda teşvik edelim” diye düşünüp, bu işin çözümünü istişare için Hayyatü’l Harrâni’nin yanına giderler. Bu zat çok ferasetli, çok zeki idi. Onlara dedi ki: “Siz, ehl-i medrese ile ehl-i tekyeyi sâdece cihada davet etmekle onları cihada sevk edemezsiniz. Onları toplayın, onlara maaş bağlayın ve deyin ki: ‘Ya silah altına girip her gün bir saat silah talimi yaparsınız, ya da sizin medrese ve tekyelerinizi kapatırız.’”
Nureddin Zengi ile Selahaddin Eyyûbî, Hayyâtü’l- Harranî’nin bu tavsiyelerini yerine getirdiler. Medrese ve tekye ehli ile beş senelik bir taahhütnâme imzaladılar. Hepsini harbe alıştırdılar. O arada değerli bir idareci olan Nureddin Zengi vefat etmişti. Selahaddin Eyyûbî, çok sevilen bu idarecinin yokluğunu hissettirmedi. Bütün ümmeti cihada dâvet etti. Türk, Kürt ve Arap el ele, omuz omuza verdi. “Lâ ilâhe illallah. Muhammedü’r-resûlullah” sancağı altında toplandı. Bu inanmış topluluğun