Milyonların katılımıyla 15 Temmuz sivil direnişinin birinci
yıldönümünü kutladık.
Demokrasi tarihimizin en kritik dönemeci olan o geceye sahip çıkma
konusunda büyük bir coşku yaşandı.
Bu coşkunun yanında siyaset kurumunun 15 Temmuz üzerinden sert bir
tartışma içerisinde olduğunu da gördük.
Hepimizi birleştirecek ortak bir meşruiyete sahip olan bu direnişi
tartışmalı kılmanın ilk göstergeleri aslında "Yenikapı
Mutabakatına" kadar gitmekte.
Batı basınındaki "bu Erdoğan'a yarar" açıklamasının etkisi
altındaki CHP kısa süre sonra OHAL uygulamalarını "kontrollü darbe,
sivil darbe" şeklinde niteleme noktasına geldi.
OHAL'in "aksaklıkları" yerine tüm süreci sorunsallaştıran CHP, FETÖ
ile mücadele "mağdurları" söylemi üzerinden "Erdoğan diktatörlüğü"
suçlaması çıkardı.
16 Nisan referandum süreci ise her şey gibi 15 Temmuz'u siyasi
kapışmanın merkezine yerleştirdi.
Ve en son da "Saray'ın 15 Temmuz'u" yaklaşımı "bilseydim
Yenikapı'ya çağırmazdım" restini üretti.
Bazı CHP'liler, direnişin birinci yıldönümü etkinliklerinin "şov
için," "uydurma bir tarih yazmak" için kullanıldığını söylerken,
Genel Başkan Kılıçdaroğlu protestolar için "sokaklarda" olacağını
yinelemekte.
AK Parti iktidarı ise CHP'yi FETÖ'nün yanında yer almakla
eleştirmekte.
Vardığımız noktada, siyaset kurumunun 15 Temmuz üzerine bile ortak
bir söylem üretememesinden üzgün olabiliriz.
Ya da bu duruma öfkelenebiliriz...
Ancak duygularımızın tesirinde kalarak ülkemizin realitesini gözden
kaçırmayalım.
Siyasetin rekabetçi doğasının bizi bu noktaya getireceğini
öngörenimiz çoğunluktaydı.
Yine hatırlayalım, 15 Temmuz'dan önce de muhalefet Erdoğan'ı
"diktatör" diye eleştiriyordu.
Ve güya Türkiye Cumhuriyeti devleti AK Parti devletine
dönmüştü.
15 Temmuz darbe girişimi üç yıllık bir türbülansın
zirvesiydi.
Beklenmedik bir saldırı değil, aksine iç siyasi mücadeleye dış
mahfillerin doğrudan ya da dolaylı müdahalelerinin birleşmesiyle
oluşan bir saldırı anıydı.
Bu yüzden Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın işaret ettiği gibi "ülkemize
yapılan ilk saldırı değildi, son da olmayacak." Ve yine bu yüzden
ne kadar uğraşsak da Batı başkentlerine 15 Temmuz'u anlatmamız çok
zor.
Hele darbecilerle mücadelede destek bulmamız nerdeyse mümkün
değil.
Neden?
Türkiye'nin Erdoğan iktidarında güçlenmesini ve sorunlarını
aşmasını istemiyorlar.
Diğer bir ifadeyle, Erdoğan'ın muktedir bir siyasetçi olarak
Türkiye'nin kurumlarını yeni baştan inşa etmesini
kabullenmiyorlar.
Ve 2019'da cumhurbaşkanlığı sistemine ülkeyi taşıyan lider olmasını
arzu etmiyorlar.
Anlaşılan o ki bu arzularını da koruyacaklar.
Ancak Erdoğan ile bir şekilde çalışmaları gerektiğinin de
farkındalar.
Avrupa'nın güvenliği için mülteci dalgasının ve terörizm
tehlikesinin önündeki dalgakıran konumundaki Türkiye'ye ihtiyaçları
var.