Önümüzdeki pazar son on dört aya sığan üç seçimlik maraton
sürecinin son noktasına varacağız. Bu süreç, AK Parti'nin
muktedirliği ve karşıtlığı anlamında siyasi hayatımızda fevkalade
öneme sahip. Muhalefetin dilinde 7 Haziran, AK Parti döneminde
"rejimin otoriterleşmesine ve yarı totaliter" yapıya dönüşmesini
engellemek için köprüden önce son çıkış. Bu yüzden muhalefet kendi
önünde iki seçenek görüyor.
Ya "medyanın ve hukuk devletinin kurumlarının baskı altına
alındığı" ve "karanlığa boğulan Türkiye." Ya da "barışın ve
demokrasinin" geri gelen "aydınlığı." AK Parti ise ülkeyi
dönüştürmesine mani olan odakların koalisyonunun sınır tanımayan
çabalarına son vermek istiyor. İktidardan düşmesi halinde yerine
neo-Kemalist bir ittifakın geleceğini ve kazanımların
kaybedileceğini düşünüyor. HDP'nin barajı geçmesi için AK Parti
karşıtlarının verdiği destek ve Demirtaş'ın Hükümeti
"Kemalistlerden daha zararlı görmesi" bu algıyı destekler
mahiyette.
Seçimin ideolojik gündeminin rejimin geleceği bağlamında AK
Parti'ye kilitlenmesi 7 Haziran sonrasını daha önemli kılıyor.
Seçimin ana dinamiği AK Parti'nin aktörlüğünün ve muktedirliğinin
geleceğini oylamaktır. İşte bu sebeple, seçimin getireceği
parlamento kompozisyonu ne olursa olsun elit hesaplaşmasının
süreceği senaryolar öngörmek durumundayız. Kanımca Türkiye,
bahsedeceğim bütün senaryolarda Kürtçü ve Alevici kimlik siyasetine
hazır olmalı.