AK Parti'nin 3. Olağanüstü Kongresi'nde lider ile parti yeniden bütünleşti. Çok partili hayatımızda hiçbir lidere nasip olmayan bu durum Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın siyaseti için bir yandan "yeniden diriliş, yeniden kuruluş" imkânıdır. Diğer yandan ise "sevdam" dediği partisine kavuşan siyasetçinin iktidarının doruğudur. 15 yıldır Türkiye'yi başbakan ve cumhurbaşkanı olarak yönetirken çeşitli badirelerden geçen Erdoğan'ın 2019'a giderken önünü rahatlıkla görebildiği bir ortama ulaşmasıdır.
Her krizden milletin onayına yönelerek kurtulan bir siyasetçinin nihayet tabanıyla sağlıklı ilişkiye kavuşmasıdır. Bu yeni durumun hem seçmen beklentilerini artırdığını hem de AK Parti'yi yeni bir geleceğe taşıdığını söylemeliyiz. Nitekim Erdoğan'ın kongrede verdiği mesajlar tam da bu farkındalığa işaret ediyordu. AK Parti iktidarının muhasebesi ve yol haritası olarak nitelenebilecek 1 saat 45 dakikalık konuşmadaki hedef "muasır medeniyet seviyesinin üzerine çıkmış Türkiye idealiydi." Erdoğan'ın bu hedefe ulaşmadaki yolunu ise "mücadele ve reform kararlılığı" olarak özetleyebiliriz.
"80 milyonu kucaklama", "herkesin birinci sınıf vatandaş olduğu" ve ötekileştirmeninolmayacağı vurgularının hemen yanı başında "çıkılan yolda yürüme" azmi debulunuyordu. Kuşkusuz, "mücadele" vurgusu Erdoğan'ın salondan en çok alkış aldığı yerdi: "İster 3 Kasım 2002'de olduğu gibi Meclis'e sokmasınlar, ister 2008'de olduğu gibi partimizi kapatmaya çalışsınlar, ister 2013'te olduğu gibi sokakların altını üstüne getirsinler, ister 15 Temmuz'da olduğu gibi darbe yapıp canımıza kastetsinler ne yaparlarsa yapsınlar biz bu yoldan dönmeyeceğiz." Seçmenle, tabanla etkili iletişimi siyasetinin merkezine koyan Erdoğan, "mücadele etme" olgusu üzerinden yepyeni bir siyasi bilinç üretti. "Mücadele" fikri, hizmeti, çat kapı millete ulaşmayı ve davası uğruna dik durmayı kapsamakla kalmıyor. İkinci bir önemli olguyu beraberinde taşıyor: reform kararlılığı. Reform denilince sadece bir dönemin "demokratik açılım" hamlelerini düşünmemeliyiz. Türkiye'nin içinde bulunduğu siyasi-ekonomik atmosferin gerektirdiği "değişimi ve dinamizmi" de hatıra getirmeliyiz.