Seçim sonuçları tek başına iktidarına son vermiş olsa da Türkiye
siyasetinin taşıyıcı, kritik aktörü hâlâ AK Parti'dir. Bu itibarla,
AK Parti'nin kendine yönelik eleştiri ve saldırılar hakkında
yapacağı muhasebe sadece bu partinin geleceği ile ilgili değildir.
Son on üç yılda demokratikleşmeden ekonomik istikrara ve dış
politikada dönüşüme kadar birçok alanda yaşananlar AK Parti'nin
iddiası, özgüveni ve kimliği ile yakından irtibatlıdır.
Daha önceki bir yazımda, AK Parti'nin muktedir olma mücadelesinde
destek gördüğü stratejik elit gruplarını (liberallerden solculara
Gülen hareketine ve Kürt milliyetçilerine kadar) 2013'ten itibaren
kaybettiğini belirtmiştim. 2015 seçimlerinde İslamcı Kürtlerin
HDP'ye yönel- mesi AK Parti'nin İslamcılarla ilişkisini yeniden ele
almayı gerektiriyor. Zaten en başından itibaren bu parti "İslamcı"
olmadığını ısrarla açıklasa da İslamcılık tartışmasının hep
odağında oldu. 2002'den bu yana AK Parti-İslamcılar ilişkisi içte-
dışta polemik ve kampanya konusu ediliyor.
AK Parti'yi Arap baharından sonra uluslararası düzlemde "İslamcı"
ve "Sünnici" gündeme sahip olmakla mahkûm edenlerin derdinin
Türkiye'nin global sistemdeki rolünü sınırlandırmak olduğunu
biliyoruz artık. Kemalistlerin şüphelerini somut gerçekler gibi
kullanmayı tercih eden Batılı başkentler, "eksen kayması" iddiasını
"İslamcı" motivasyonlarla açıklamayı bu minvalde kullanışlı
buldu.
Gülen hareketinin ve PKKHDP çizgisinin son iki yıldaki "militan"
kampanyaları ile AK Parti'ye yönelik "İslamcılık" etiketlemesi
"IŞİD ortaklığına" vardırılabildi.