Erdoğan, Putin ve Ruhani'nin Suriye'deki işbirliklerini
genişletmeyi kararlaştırdıkları zirve Batı başkentlerinde iki kaygı
yarattı:
Birincisi Suriye'nin geleceğinin Batı olmadan şekillenmesi
ihtimali. İkincisi de Türkiye-Rusya yakınlaşmasının gittikçe
güçlenmesi. Bu iki kaygının sebebi kuşkusuz üç liderin Ankara'da
yakınlıklarını gösterdiği samimi fotoğraf kareleri değildi.
Asıl mesele Rusya, Türkiye ve İran'ın, çatışan menfaatlerine
rağmen, sahada birlikte çalışmayı başarması.
Ve Astana sürecinin Suriye'nin geleceği ile ilgili çalışan tek
mekanizma olması.
Bir de buna, Başkan Trump'ın bu ülkeden kısa sürede "askerlerini
çekme" açıklamalarını eklediğinizde Batı'nın "oyun dışında kalma"
korkusu içinde olduğu anlaşılıyor. Trump'ın, İran'ı sınırlandırma
hedefi ile çelişen "Suriye'den çekilme" kararının "tehlikeli bir
boşluk" oluşturduğu öne sürülüyor. ABD medyasında "Ortadoğu'da ilk
kez ABD olmadan bir gelecek planlandığı" hakkında alarm zilleri
çalıyor.
İşte böylesi bir ortamda üç liderin fotoğrafı Batı medyasında
"ürkütücü ittifak," "savaş üçlüsü," "kötülerin zirvesi" ve "Batı
karşısında el ele" ifadeleriyle karşılandı. Bu "tespite" bağlı
olarak da Trump'ın çekilme kararının büyük bir hata olacağı iddia
edildi.
Halbuki seçimler öncesi iç siyasete ve ekonomiye odaklanan Trump,
aslında seçmenlerine verdiği sözü yerine getirme derdinde. Pentagon
ve CENTCOM komutanlarının YPG ve strateji güzellemeleri hep içeriye
mesaj vermeyi önceleyen Trump'ın pek ilgisini çekmiyor.
Açıklamalarıyla zihinleri karıştırsa da Trump, Obama'nın
Suriye'deki mirasından kurtulamıyor.
Sözgelimi YPG'yi terk ederek Türkiye ile "müttefikliğe yaraşır" bir
işbirliği yapmıyor.
Fransa ve Suudi Arabistan'ı oyuna sokarak bir fark
oluşturabileceğini sanıyor. ABD'nin kısa vadede Suriye'den
çekilmeyeceğini düşünenlerdenim.
"...