Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın New York, Harvard Club'ta sohbet ettiği
gazeteciler olarak iki konuyu ziyadesiyle merak ediyorduk.
- Trump ile Türk-ABD ilişkilerini toparlamaya yarayacak bir adım
atılabildi mi?
- Kuzey Irak'taki referanduma gittikçe sertleşen Türkiye'nin oyun
planı neydi?
İlki için Erdoğan ve Trump arasındaki sempatinin sürdüğü ancak
ilişkilerde Türkiye'nin beklediği bir toparlanmanın henüz
olmadığını hissettik. Trump'ın Türkiye ve Erdoğan hakkında sarf
ettiği süslü cümleler birlikte çalışma niyetini ve değer verdiğini
göstermenin ötesine işaret etmiyordu.
İkili ilişkilerde gittikçe yapısal hale gelen ayrışmanın Trump'ın
Obama'dan farklı, yeni bir Ortadoğu (İran- Irak- Suriye) politikası
belirlemeden düzelme yoluna giremeyeceği aşikâr. Şimdilik
gerginliklerin bir kopmaya dönüşmemesi ve liderlerin samimiyeti
üzerine titrenmesi gereken hususlar.
Referandum konusuna gelince, Erdoğan'ın Barzani ile ilgili büyük
hayal kırıklığı içinde olduğunu fark etmemek mümkün değildi:
"Memurlarına maaş ödeyemez hale geldiklerine onlara biz yardımcı
olduk. Başbakanlığım dönemiydi, 2 milyar dolar kredi verdik ki maaş
ödesinler.
Fakat bunlar kadir kıymet bilmiyor.
Yoksa bizim onlarla alıp veremediğimiz bir şey yok. Ne ABD ne Rusya
bizim gibi yardım etmedi."
"Türkiye'nin yaptırımları ne olacak" sorusuna ise "Cuma ve
cumartesiyi izleyelim.
O günler çok önemli" cevabını verdi. Dün gerçekleştirilen MGK ve
Bakanlar Kurulu toplantılarına ve bugünkü TBMM Genel Kurulu'na
işaret ediyordu. Siz bu satırları okurken Türkiye'nin aldığı
yaptırım kararları netleşmiş olacak.
Benim yüz ifadelerinden anladığım ise, Erdoğan, krediden, petrol
sevkiyatına ve peşmerge eğitimine kadar her türlü desteği verdiği
Barzani'nin Türkiye'yi zorda bırakan referandum ısrarından çok
rahatsız. Hatırlanacağı üzere, Türkiye, Barzani'yi, KYB, Goran ve
PKK karşısında güçlü olması için PKK'nın Kuzey Irak'taki varlığı
için zorlamadı.
Kandil'e gidenlerin Erbil'den kolaylıkla yol bulmasını Barzani'nin
ensesinde boza pişirmek için kullanmadı. Gücünü pekiştirdiğinde
işbirliği yapılacak bir konu olarak değerlendirdi.
Ancak Barzani, Kürtlerin menfaatlerini düşünmenin ötesinde "tarihi,
milliyetçi" bir adım attı. Ve en yakın müttefiki olan Türkiye'nin
kaygılarını artıracak bir ortamda bağımsızlık referandumuna
gitmekte ısrarcı.
Nitekim dün yaptığı açıklamada Barzani, "bağımsızlık uğruna ölmek
bir şereftir, tüm bedelleri ödemeye hazırız" restini çekti. Hem
Koalisyon güçlerine hem de bölgedeki devletlere...
Türkiye'nin Barzani'nin ısrarından rahatsızlığı çok boyutlu.
Öncelikle, Ankara, Irak'ın toprak bütünlüğünün bozulmasını ve
bölgenin yeni bir çatışmaya sürüklenmesini istemiyor.
Bunun bölgedeki haritaların yeniden çizilmesi planının ilk adımını
oluşturmasından çekiniyor. Tam da Suriye'nin kuzeyinde, Afrin ve
diğer kantonlara yönelik operasyonlara başlama hazırlığı içindeyken
Barzani'nin "Kürt milliyetçiliği" paketini açması da ciddi bir
endişe kaynağı oldu.
PKK'nın da bu süreçten istifade edeceğini düşünüyor. Bu sebeple
Türkiye için mesele doğrudan ulusal güvenlik meselesi haline geldi.
Türkiye'nin tezkere çıkarma kararının ilk hedefi PKK'nın varlığına
ilişkindir. Yine, Kerkük ve etrafında çıkabilecek çatışmaları
sınırda karşılama hedefine yöneliktir.
Ve 25 Eylül'de referandumun yapılması Türkiye, İran ve Irak'ın
toprak bütünlüğü hususundaki işbirliğini kalıcı hale
getirecektir.
Bağımsızlık kararı alınsa bile realize edilme süreci çok sıkıntılı
geçecek. Milliyetçiliklerin kapıştığı ve birbirini suçladığı
günlere gidiyoruz.