Sihirli bir kelime adalet... İslami muhayyilenin de siyasi
hayatımızın da en itibarlı kavramı. Kim ağzına alsa içimizdeki
haksızlığa karşı çıkma duygusunu canlandırıyor. Söyleyenin şahsını,
emelini görmezden geliveriyoruz. Ve çoğu zaman tüm rahatsız
olduklarımızı bu talebin içine boca ediyoruz. Ulaşamadığımız
ideallerimizi, kendi adımıza beklentilerimizi dolduruyoruz "adalet"
paketinin içine.
Yetmiyor... "Adalet" isteği kurumların performans sorunlarına olan
isyanımızı ayaklandırıyor. Hangimiz modern devletin adaletsiz
uygulamalarından muzdarip değil? Ya da uluslararası sistemin
ürettiği adaletsizlikleri saymakla bitirebilir miyiz?
Filistin'den Arakan'a, Bosna'dan Suriye ve Yemen'e baskıların,
zulümlerin ve katliamların her türlüsünü gördük. Bakın, şimdilerde
"insan haklarının beşiği" görülen Batı "demokrasilerinde"
mültecilerin ya da Müslümanların "insan" olduğu unutuluyor. Başkan
Trump'lı ABD'nin hâkim olduğu sistemde kaos artarken "güçlünün
haklı olduğu" tezi daha aşikâr şekilde hüküm ferma hale
geliyor.
İşte bu değerlendirme ışığında, 15 Temmuz ve FETÖ davalarının
yargılama süreçlerine eleştiri için yollara düşen CHP'nin
yürüyüşünün adını "adalet" koymasını etkili bir tercih olarak
gördüm. Kadim bir kavrama işaret ederken AK Parti'nin de önemli bir
sermayesini elinden almaya çalışıyor. Bu kavramı kullanırken
CHP'nin uzun yıllardır Kemalist vesayetin savunucusu olduğu
gerçeğini gizlemeye çalışması ise hiç şaşırtmıyor. 20 gündür
yürüyen Kılıçdaroğlu'nun bu eylemle kendi parti tabanını ve
dolayısıyla parti liderliğini pekiştirmesi de sürpriz değil.
Asıl çarpıcı olan CHP'nin yürüyüşünün bazı AK Partililer tarafından
nasıl ele alındığı. Kast ettiğim, CHP yürüyüşünü 28 Şubat'ın
başörtüsü zulmünün en kesif olduğu dönemde yapılan "ele ele
yürüyüşü" ile karşılaştırabilmeleri. "AK Parti'nin adaletle
imtihanı" gibi başlıklar atabilmeleri hem de adalet kavramının
İslami muhayyiledeki derinliğine işaret ederek.