Neredeyse üç haftadır Kaşıkçı cinayetini konuşuyoruz.
Türkiye bu olayla ilgili süreci başarıyla yönetiyor.
Başkan Erdoğan delillerin toplanması ve soruşturma konusunda
kararlılığını ortaya koydu. Gelinen noktada Riyad cinayeti
kabullendi.
Sorumluluğun Veliaht Muhammed bin Selman'a ulaşmaması için hikâye
yazmakla meşgul. Bugün Erdoğan'ın açıklamasıyla Türkiye'nin tavrı
netleşecek.
Bu arada iç siyasetin gündemi de Danıştay'ın andımızın
kaldırılmasını iptal kararıyla hareketlendi. Af meselesinde ayrışan
MHP ve AK Parti temsilcileri "andımız" konusunda da farklı
pozisyonlar ifade ettiler.
Muhalefet konuyu "milli kimlik" ve "Türklük" meselesi olarak
sorunsallaştırdı. Mesele, "Türk değil misin, doğru değil misin?"
düzlemine çekildi. Halbuki konunun özü Danıştay'ın alanının dışına
çıkarak bir tür vesayet eyleminde bulunmasıydı. En son, Erdoğan'ın
af talebi ile ilgili yorumunun MHP lideri Bahçeli tarafından
eleştirel şekilde yorumlanması ile Cumhur İttifakı'nda bir tartışma
yaşandığı algısı ortaya çıktı. Zihinlerdeki soru:
"Bu durum Cumhur İttifakı içinde ideolojik bir ayrışma olarak
okunabilir mi?"
Yine de bu ittifakın iki aktörünün farklı siyasi geleneklerden gelen ve her şeyiyle üst üste örtüşmesi beklenmeyen kimlik tanımları olduğunu hatırlamalıyız.
Cumhur İttifakı Türkiye'nin 2013'ten itibaren içine sokulduğu türbülansın dip noktası olan 15 Temmuz darbe girişiminin bastırılmasıyla oluştu. Türkiye'nin bekası, vatanın selameti ve milletin geleceği için yapıldı.
Taktik bir dayanışmaya değil varoluşsal bir birlikteliğe dayanıyor. Bu birliktelik önce Yenikapı Ruhu'nu sonra 16 Nisan referandumunu ve en son da 24 Haziran seçim ittifakını getirdi.
Neticede rekabet halindeki iki partinin liderleri olarak Erdoğan ve Bahçeli'nin "yerli ve milli duruşu" Cumhur İttifakı'nı mümkün kıldı ve devam ettirdi. Bu mutabakatın Türkiye'de cumhurbaşkanlığı sisteminin yerleşmesi için kritik önemde olduğu açık. Ankara'nın otonom dış politikasını sürdürmesi ve sınır dışı operasyonlar sayesinde terörle mücadeleyi yapabilmesi için elzem. *** Cumhur İttifakı'nın oluşturduğu iktidar bloğuna saldırıların olmaması mümkün değildi.
Öncelikle İyi Parti MHP'yi milliyetçilik üzerinden sıkıştırmaya çalışıyor.
Af ve Danıştay kararı bu çabanın somutlaştığı konular oldu.
İyi Parti, dış politika, yeni sistem, ekonomi ve terörle mücadelede AK Parti ile ortak pozisyona sahip olan MHP'yi milliyetçi hassasiyetlere hitap ederek 2016 öncesine çevirmeye çalışıyor.
Partilerin yerel seçimler öncesi ne tür bir ittifak yapacağının tartışıldığı bir ortamda Cumhur İttifakı'nın bileşenlerinin milliyetçilik üzerinde ayrılığa düşmesi CHP, HDP ve İyi Parti cenahının işine yarayacaktır.
Partiler aldıkları oylarla yaşarlar. Her birinin amacı da tek başına iktidara gelmektir.
Bu sebeple hem AK Parti'nin hem de MHP'nin af dahil bazı konularda rekabet ve uyuşmazlık halinde olmasından daha normal bir şey yok. Kendi tabanlarının derdine düşmeleri de gayet normal. *** Ancak yeni sistemin kurumsallaşmadığı ve etrafımızdaki bölgedeki türbülansın derinleşeceği bir dönemde iç siyasetle ilgili polemiklere girmek iki partinin de lehine olmayacak.
Hele hele, iki parti arasındaki ihtilafları milli kimlik üzerinden yapmak zemin kaybına sebep olur. Kaldı ki, Türk milletinin etnik bir kimlik üzerinden tanımlanmadığı hususu Cumhur İttifakı'nın temel bir ortak kabulü.
Andımız, otoriter tek parti döneminin bir uygulaması olarak geldiğimiz noktada geri dönülmesi gerekmeyen bir sembol.
Türkiye'nin milli kimliğinin kurucu unsurlarından birinin 15 Temmuz direnişi olduğu unutulmamalı.
İhtilafların var olması normal, Erdoğan ve Bahçeli'nin müzakeresi ile ortaklığın güçlendirilmesi pekala mümkün.