Başkan Erdoğan, pazartesi BM Genel Kurulu'na hitap etmek üzere
yarın New York'a gidiyor.
Çok sayıda ikili görüşme yapacak olan Erdoğan, Genel Kurul'da ABD
Başkanı Trump'dan sonra konuşacak. İki başkanın dünyaya verecekleri
mesajları karşılaştırmayı şimdiden merak ediyorum.
Gerçi konuşmaları dinlemeden de başkanların mevcut dış politika
performansları ile şimdiden yorum yapmak mümkün. Erdoğan, İdlib
mutabakatını başarmış olmanın haklı gururuyla New York'a gidiyor.
Ne de olsa BM Genel Sekreteri Guterres, İdlib'e askeri operasyonun
getireceği insani drama dikkat çekmekten öte bir şey
yapamamıştı.
"Kana bulanmış Suriye krizinde bugüne kadar görülenden daha farklı
bir insani kâbus ortaya çıkacak" uyarısının gereğini yapan ve
Putin'i ikna eden Erdoğan oldu.
Sivil katliamını ve muhtemel mülteci akınını engelledi.
Silahsızlandırılmış bölgenin kurulmasıyla da terörle mücadele
konusunda inisiyatif aldı.
Tıpkı DEAŞ ve YPG ile mücadele ederek Azez-Cerablus ve Afrin
bölgelerinde Suriyelilere yaşam alanı oluşturduğu gibi. Böylece,
Suriye iç savaşında BM'nin çaresiz kaldığı, ABD gibi önde gelen
ülkelerin ise çözümsüzlüğe katkı verdiği bir ortamda Türkiye
"gerçek çözüm" için çalıştığını tüm dünya kamuoyuna gösterdi.
Erdoğan, Genel Kurul'da bu performansının özgüveni ve meşruiyeti
ile BM sistemine yaptığı eleştirilere devam edecek.
Erdoğan'ın "dünya beşten büyüktür" sözü Türk dış politikası için
sadece bir söylem değil. İnsani değerleri gözeten ve uluslararası
sistemin haksızlıklarını gidermek isteyen bir çağrı. Dahası, insani
yardımda birinci ülke konumuna yükselen Türkiye icraatlarıyla bu
çağrının gereğini de yapıyor. Şurası net: İkinci Dünya Savaşı'nın
galipleri tarafından dizayn edilen BM sistemi adil bir düzen
kurmaktan çok uzakta.
Kendini "adalet ve güvenliği, ekonomik kalkınma ve sosyal eşitliği
tüm ülkelere sağlamayı amaç edinmiş global bir kuruluş" olarak
tanımlasa da BM'nin bu hedeften çok uzakta olduğunda
hemfikiriz.
En son, somut örnek ise Suriye dramı. Gerçi BM'nin kuruluşundaki
reel amaç da Güvenlik Konseyi'ni oluşturan beş ülkenin (ABD, Rusya,
Çin, İngiltere ve Fransa) hâkimiyetini ve güçlerinin dengelenmesini
sağlamaktı. Vetolarla kilitlense de Güvenlik Konseyi'nin en azından
beş ülkenin menfaatlerini belli ölçüde sağladığını söyleyebiliriz.
Ancak insanlığın geneli için tam tersi söz konusu.
İşte BM'de reform önerisiyle Erdoğan, veto hakkına sahip beş ülke
dışındaki ülkelerin haklarını savunuyor.
Hindistan, Japonya ve Almanya gibi ülkeler de BM'nin reformundan
yana ise de en çok Türkiye'nin, Erdoğan'ın sesi duyuluyor. Sistem
içinde kalarak sistemi değiştirme çağrısında bulunuyor. Bunun için
gerektiğinde Güvenlik Konseyi üyelerini ve özellikle ABD
yönetimlerini eleştiriyor.
Güvenlik Konseyi'nin önemli uluslararası krizlerde tıkandığı bir
ortamda Genel Kurul'u uluslararası gündem oluşturmak için
kullanıyor.
Tıpkı Trump Yönetiminin Kudüs'ün tarihi statüsünü değiştirme
çabasına karşı Aralık 2017'de üyelerin büyük çoğunluğunu (128'e
karşı 9 oyla) birleştirmesi gibi. Hem de ABD'nin Genel Kurul
üyelerine yaptığı yaptırım tehdidine rağmen...
Genel Kurul'da Erdoğan'dan önce konuşacak olan Trump ise ABD'nin
hamisi olduğu BM sistemini yıkacak eylemlerin peşinde. Çok taraflı
anlaşmaları (TTIP, Paris İklim Anlaşması ve İran nükleer anlaşması
gibi) iptal etmeye ve uluslararası kurumlara (NATO, DTÖ gibi)
güvensizliğini göstermeye devam ediyor. Müttefiklerini (AB, Almanya
ve Türkiye gibi) tehditle tavizlere zorluyor.
Çin ve AB'yi ülkesini haksız ticaret üzerinden soymakla
suçluyor.
Dahası, Trump ülkesinin BM sistemindeki üyeliklerini ve
sorumluluklarını iptal etmekle meşgul. BM İnsan Hakları Konseyi,
UNESCO ve yine BM'ye bağlı Filistinli Mültecilere Yardım
Kuruluşundan (UNRWA) çekilmesi ilk akla gelen örnekler.
Trump, uluslararası siyasal sistemi "America first" anlayışıyla
yalnızca ABD'nin çıkarları doğrultusunda yeniden dizayn etmeye
çalışıyor.
Halbuki Türkiye, bütün ülkelerin çıkarlarının gözetildiği bir
uluslararası sistem kurulması çağrısında bulunuyor.
BM'nin de bu çerçevede sorumluluklarını yerine getirmesini
istiyor.
Yapıcı yaklaşım ile yıkıcı olanın farkı işte bu.