Fransa Cumhurbaşkanı, Le Point dergisine verdiği mülakatta bir
dünya lideri olarak hayatının "havalı" olmadığını söylemiş. Örnek
olarak da "Her 10 günde bir Erdoğan ile görüşmek zorunda olan
birisiyim" cümlesini kurmuş.
Yardımcısı tarafından düzeltilen bu cümlenin arkasındaki zihin
dünyasını bilemiyoruz. Ancak tahmin etmek hiç de zor değil. Batı
medyasının "otoriter, sultan" ilan ettiği Erdoğan'ın "konuşulması,
müzakere edilmesi zor Türk" olduğu algısı Macron'u sıkıştırıyor
olabilir.
Ne de olsa Macron, Cumhurbaşkanı Erdoğan ile yaptığı son üç
görüşmede tutuklu Fransız gazetecinin salıverilmesi için gayret
gösteriyor. Lakin istediği sonucu alamıyor.
Erdoğan ise cevaben, muhatabı ile ikili ilişkilerin gerektirdiği
nezaketi gözetti:
"Doğrusu ben tabii ne demek istediğini çözme noktasında değilim.
Onu sayın Macron'dan öğrenmek lazım. Benim bildiğim tek şey var;
görüşme talebinde bulunduklarına göre, ben görüşme talebini
reddetmeyi arzu etmem. Çünkü dostları çoğaltmak isterim ve bize
olumsuz nazarla bakanları da azaltmak isterim. Fakat ben o dergiye
verilende bir olumsuzluk değil tam aksine Türkiye'nin
Cumhurbaşkanıyla görüşmenin onlar için bir artı değer olduğunu
düşünürüm."
Bir an meseleye tersinden bakalım. Erdoğan, uluslararası sistemin
adaletsiz uygulamalarıyla doğrudan ilgilenen bir lider olarak
Macron'dan çok daha fazla krize çözüm arıyor.
Hadi, Ortadoğu'nun ve İslam dünyasının krizlerini bir kenara
koyalım. Sadece AB-Türkiye ilişkilerine değinelim.
Erdoğan'ın Avrupalı liderlerle görüşürken, Macron'un tabiriyle, işi
ne kadar "havalı?" AB tam üyeliği yolunda açılmayan fasıllar ya da
mülteciler konusunda tutulmayan sözleri hatırlatırken ne
düşünüyordur?
Suriye iç savaşının olumsuz tesirlerine karşı yalnız bırakılmasını
nasıl değerlendiriyordur?
Onlarca defa PKK ve FETÖ teröristlerinin iadesini konuştuğu Alman
veya Avusturyalı siyasetçilerin durmadan "yargı sürecini"
hatırlatmasını "havalı" buluyor mudur?
Kendi vatandaşları tutuklanınca Alman ya da Fransız siyasetçilerin
Türkiye'deki "yargı sürecini" unutup ısrarla "iade isteğinde"
bulunmasından rahatsız olmuyor mudur?
İlgili ülkelerin medyasının sürekli Erdoğan'ı "despot" ilan
etmesinden gına gelmemiş midir?
Yine bu siyasetçilerin, 16 Nisan referandumu gibi, işlerine
geldiğinde Türkiye'nin iç siyasetine müdahale ederken ok
kendilerine döndüğünde feveran etmesinden hoşlanıyor mudur?
Bu soruları çoğaltabilirim.