Türkiye birkaç haftadır terörle mücadeleyle meşgul. Anlaşılan terör olgusu kısa sürede ülkeyi terk etmeyecek. Devlet, Kandil'i bombalamaya ve KCK'nın şehir yapılanmasını çökertmeye çalışırken PKK da şiddeti büyükşehirlere taşıyor. Dün Sultanbeyli'de polis merkezine intihar bombalı saldırı düzenleyerek, PKK terör eylemlerinde daha ileri gidebileceğini de gösteriyor. Ve asıl gündem olan koalisyon ve erken seçim terörün gölgesinde kalıyor.
Terörle "etkin" mücadele sadece güvenlik konusu değil. Daha ziyade zihniyetle ve kamuoyu yönetimiyle yakından ilgili. Kamuoyunun şiddete göstereceği "pazarlıksız" tepki güncel siyasetin polemiklerinin ötesinde olmak zorunda. Halbuki Türkiye'nin PKK ve DAİŞ ile mücadelesi hızla üzerinde "ittifak" edilen bir husus olmaktan çıkarılıyor. Sanki terörle mücadele hükümetlerin "olmazsa olmazı" değilmiş gibi erken seçim ve iktidar hesaplarına dayandırılıyor.
PKK'ya uzun süre göz yumduğu söylenen AK Parti şimdi de "koltuk için savaş" yapmakla suçlanıyor. Siyasetçilerin tekrardan dillerini sertleştirmeleri ufukta görülen erken seçimin hazırlığı... Ancak terörün, şiddetin sorumluluğunu güncel siyasi hesaplara bağlamanın ürettiği tehlikeli bir iklim oluşuyor.