Türkiye, son bir yılda FETÖ ile mücadelede başarılı bir
performans gösterdi. Devletin kritik kurumlarında paralel yapı
oluşturan bu örgütün tasfiyesinin demokrasi hayatımızın en
vazgeçilemez önceliği olduğu açık. Ancak daha yolun
yarısındayız.
Her şeyden önce bu mücadelenin önümüzdeki onlu yıllar boyunca devam
edeceğine dair bir perspektife sahip olmalıyız. Ve uzun vadeli bir
devlet politikasının gerektirdiği kararlılık, bilinç, strateji ve
koordinasyon düzlemine ihtiyaç var.
Şimdilik örgütün beli kırıldı ise de yakın ve uzak gelecekte
tehlike olması ihtimali hâlâ çok güçlü. Bu yüzden FETÖ ile mücadele
güncel siyaset üstü bir kamu bilinci ile yapılmak zorunda.
Neden böylesi bir uyarıda bulunuyorum. Beş temel sebebi var:
1) FETÖ, PKK ya da DEAŞ türü bir terör örgütü değil. Çok daha
komplike ve katmanlı bir yapıya sahip. Heretik dini söyleminin ve
sivil örgütlenmesinin gücü nedeniyle daha dirençli. Uluslararası
istihbarat örgütlerinin terk etmeyeceği kadar Türkiye'ye karşı
"kullanışlı" bir kapasiteye sahip. Hem de uzun bir dönem boyunca bu
kullanışlı halini sürdürebilir. Sadece ABD ve Avrupa
başkentlerindeki kaçak, üst düzey FETÖ'cüler ve onların Batı'nın
prestijli kurumlarında yetiştirdikleri yeni nesilleri bile bunun
için yeterli. Lider dahil kurucu kadronun ele geçirilememiş olması
da başlı başına sıkıntı kaynağı. Ve hapse atılan FETÖ'cülerin
çocuklarının radikalleşme yaşama ihtimali de yönetilmesi gereken
bir risk alanı.
2) 15 Temmuz ve FETÖ davalarının iç kamuoyundaki tartışılma şekli,
yargı sürecinde yaşanan aksaklıklar ya da mağduriyetler eğer iyi
yönetilmezse mücadelenin seyrini değiştirebilir. Cumhurbaşkanı
Erdoğan'ın kararlı liderliği önemli bir fırsat ise de güncel
siyasetin rekabeti FETÖ konusunu "alışkanlık" ve "yorgunluk"
safhasına taşıyabilir. İddianamelerin içeriği, FETÖ mensupları ile
FETÖ'ye bir şekilde destek verenlerin yargılanma süreci
ayrıştırılarak, titizlikle yürütülmeli. FETÖ ile mücadeleye verilen
iç kamuoyu desteği sürekli yüksek tutulmalı. Hem kamu kurumlarının
ve sivil toplum unsurlarının FETÖ tehdidi ile ilgili "geçici
olmayan" bir bilinçlilik haline ulaşması sağlanmalı. Hem de 17
Temmuz'dan itibaren başvuruları almaya başlayan OHAL Komisyonu'nun
mağduriyetleri gidermek için etkin çalışması temin edilmeli.
Böylece FETÖ ile mücadele AK Parti ve Erdoğan sonrasının da gündemi
haline getirilmeli.
3- FETÖ'nün milli güvenlik tehdidi olarak tanımlanmasına ve yapılan
bütün başarılı operasyonlara rağmen uzun vadeli bir koordinasyonu
sağlayacak bir yapılanma oluşturulamadı. Bu tür bir üst komisyon ya
da yapılanma sayesinde FETÖ ile mücadele, işin güncel harareti
geçse de, aksamayacak bir noktaya ulaştırılabilir.
4- Mücadelenin adalet ve güvenlik yanı öne çıkarken sosyal, dini ve
psikolojik boyutu ihmal ediliyor. Lider ve üst kadro dışarıdayken
örgüt mensuplarının ümidi kırılmayacak. Bunlar, 2019 seçimlerinde
Erdoğan'ın yeni sisteme göre cumhurbaşkanı seçilmesini istemeyen
çevrelerin "taşeronu" olmaya pek açıklar. Ayrıca, ağır cezalar
alması beklenen FETÖ üyelerinin ailelerine ve özellikle çocuklarına
yönelik rehabilitasyon ivedilikle bir sosyal politika uygulaması
olarak yönetilmeli.
5- FETÖ'nün Batı başkentlerinde oluşturduğu "Türkiye karşıtı
diaspora-lobi" tehdidi ile mücadelede ise yolun daha çok
başındayız. Bu alan uzun vadeli bir kamu diplomasi alanı olarak,
somut bir koordinasyonla yönetilmeli.
Yazdıklarımı okuyunca FETÖ'yü abarttığımı düşünebilirsiniz.
Kemalizmin radikal laikçiliğinin "anomalisi" olan bu örgütün sapkın
kodlarına inebilmek için yeni çıkan şu kitapları tavsiye ederim:
Kendi Dilinden FETÖ (Diyanet İşleri Başkanlığı: Ankara, 2017),
Gülen Yapılanması (İstanbul: İSAM, 2017) ve FETÖ'nün Anatomisi
(SETA: 2017).