Son günlerde Ankara'nın yoğun bir diplomasi trafiği var.
Tam da Fırat Kalkanı Harekatının (FKH) yıldönümünde Suriye ve
Irak'taki iç savaşlarda etkin olan ülkelerin temsilcileri ile bir
seri görüşme gerçekleştiriliyor.
İran ve Rus genelkurmay başkanlarının ve ABD Savunma Bakanı
Mattis'in ziyaretlerini özellikle vurgulamalıyız.
Yine Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Ürdün gezisi ve Dışişleri bakanı
Çavuşoğlu'nun Irak, Erbil seyahatini de bunlara ekleyelim.
Anlaşılan o ki, bu yoğunluk Irak ve Suriye'deki cephelerde yakında
yeni hareketlenmeler yaşanacağının belirtisi.
Hem Ankara'nın hem de ABD, Rusya ve İran'ın operasyonları
açısından...
Suriye'de Afrin, İdlib ve Deyr ez Zor, Irak'ta Kandil, Sincar ve
referandum sebebiyle Kuzey Irak yeni sıcak alanlar olmaya aday.
Bu cephelerin açılması ile iç savaşların DEAŞ sonrası son sahnesine
geçmiş olacağız.
Hatırlayalım, 2015'te Rusya'nın Suriye iç savaşına ağırlığını
koymasından sonra gittikçe netleşen üç husus bulunuyor:
1-Suriye ve Irak'taki çatışma alanları ile ilgilenen devletler
spesifik politikalarını ittifak ekseni bağlamında değil sahanın
pratik gerçekleri ve ihtiyaçları ile oluşturuyorlar.
Kendi milli menfaatleri ve stratejileri ışığında ancak sahanın
değişen realitesine göre yeni taktikler kurguluyorlar.
İlke, müttefiklik ilişkisinin gerekleri ve hatta çoğu zaman
tutarlılık bile gözetilmiyor.
Sözgelimi ABD'nin Suriye'de YPG'yi destekler ve korurken Irak'ta
PKK'ya karşı operasyon için Türkiye ile işbirliği yapmaya açık
olması bir örnek.
Yine, İran'ın Suriye politikasında tümüyle karşısında olduğu
Türkiye ile çatışmasızlık bölgeleri, PKK-YPG'ye karşı operasyon ve
Kuzey Irak'ta referandumun engellenmesi konularında işbirliği
arayışında olması gibi.