Cuma sabahı erken saatlerde 59 Amerikan Tomahawk füzesi Humus'taki Şayrat hava üssünü vurdu.
Başkan Trump "bir şeyler olmalı" dedikten saatler sonra İdlib'de sarin gazı katliamı yapan uçakların kalktığı üs yerle bir edildi.
Rusya ve İran, füze saldırısını kınarken İngiltere, Fransa, Türkiye, Suudi Arabistan ve İsrail destek açıklamaları yaptı.
Akla gelen ilk soru Esed'in neden bu dönemde kimyasal silah kullanma riskini aldığıydı.
Rusya'nın ve İran'ın desteğiyle Halep'te istediği sonuca ulaşan Esed, İdlib'de savaştıracak yeterli askeri personele sahip değil.
Son haftalarda Şam ve Hama kırsalında muhaliflerin ablukayı kırmasını engelleyememesi de Esed'in askeri zafiyetine bir örnek teşkil ediyor. Yine YPG'yi "milis" olarak kullanma emeli de bununla irtibatlı.
İşte Esed, Halep'te yaptığı katliamlara dünyanın sessiz kalmasından cesaret alarak İdlib cephesinin zorluklarını kimyasal silahın korkunç ve korkutucu etkisiyle aşmak istedi.
Ve muhtemeldir ki Esed, kabine içi anlaşmazlıklarla uğraşan Trump "tutarlı bir Suriye politikası" oluşturmadan İdlib cephesinde mesafe almak istedi.
Füze saldırısı ABD'nin Suriye politikasının yeni bir döneme girip girmediği tartışmasını da tetikledi. Bu sınırlı müdahale tek seferlik, caydırıcı bir eylem mi yoksa Esed'i devirecek bir sürecin başlangıç vuruşu mu?
Sadece kimyasal silah kullanımına yönelik mi yoksa diğer sivil katliamlarını engellemek için de yapılabilir mi? Neticede sivilleri konvansiyonel bombalarla öldürmekte kullanılan 26 hava üssü var.
Vurulan sadece bir tanesi ve Rusya'ya bilgi verilerek yapıldı. Yine de bir ilk olduğunu söylemeliyiz. 6 yıldır süren Suriye iç savaşı boyunca ABD, kazara bombalanan askerler hariç, Esed rejim güçlerini ilk defa hedef aldı.
Hatırlanacağı üzere, Obama yönetimi 2012'de ilan ettiği kimyasal silahların kullanımı kırmızı çizgisi 2013'te aşıldığında bile Esed'e karşı harekete geçmedi.
Rusya'nın arabuluculuğunu kabul ederek, Esed yönetiminin elindeki kimyasal silahların devrini içeren bir anlaşma ile yetindi.