Seçimlere yaklaşık beş hafta kala siyasi partilerin kararsız
seçmenler üzerindeki kıyasıya mücadelesi devam ediyor. Ekonomik
vaatler ve başkanlık sistemine geçiş temalarının öne çıktığı seçim
gündeminde HDP'nin barajı aşıp aşamayacağı en kritik konu. Hem 7
Haziran sonrası Türkiye siyasetinde neler yaşanacağı hem de Çözüm
süreci açısından...
Başkanlık sistemine geçilmesini ve AK Parti'nin tek başına hükümet
olmasını istemeyenler HDP'nin barajı geçmesini stratejik bir hedef
olarak benimsiyorlar. Lakin bu hedefin gerçekleştirilmesi kolay
olmayacak. Yüzde 10 barajını aşmaya niyetlenerek HDP zor bir
tercihe yöneldi. Zira öncelikle CHP, önseçim yaparak Alevilerin
oylarının HDP'ye kaymasını engellerken vaatlerle de sol seçmene
"diri" ve "iktidar alternatifi" olduğu mesajını veriyor. AK Parti
de dindar Kürtlerin oylarının HDP'ye gitmesi ihtimalini önlemeye
çabalıyor.
HDP'nin barajı aşma stratejisi çok boyutlu bir kampanyaya
dayanıyor. Birden fazla kesime farklı temalarla hitap ediyor:
Alevilere, solculara ve dindar Kürtlere. Bu kampanyanın ilk ayağı
Doğu ve Güneydoğu'da Çözüm sürecinin avantajlarını kullanmak.
Kürtlerin kazanımlarının kendileri sayesinde olduğunu sıklıkla
vurgulayan HDP, bölgedeki hâkimiyetini silahın "tehdidi" ile
pekiştirmeye çalışıyor. Kürt milliyetçileri, Kobani örneğinden yola
çıkarak silah bırakmamanın bölgesel şartlarına uzun süredir dikkat
çekiyorlardı.
DAİŞ ile mücadelede kendilerini Batılı ülkelere en uygun "laik
müttefik" olarak pazarlayan Kürt milliyetçileri, PKK'nın silahlı
varlığını böylece meşrulaştırdıklarını düşünüyorlar.